Adliyenin otoparkına arabamı sert hamlelerle park ettikten sonra çantamı alarak dışarı adım attım ve az önce Ertuğrul'un arabasını park ettiği yere doğru koşarcasına adımladım. Geri döneceğimi biliyordu, hala oradaydı.
İri bedenini görmemle adımlarım duraksarken sinirle ellerimi yumruk yaptım.
"Ertuğrul Çelik!" bağırışım tüm otoparkta yankılandığında Ertuğrul açık olan arabasının kapısını kapatıp bedenini bana doğru döndürdü. Kaşları şaşkınlıkla havalanırken yüzümde sinir dolu bir gülüş oluştu.
"Hard diskim nerede?" üstüne doğru adımlarken o da arabasının yanından ayrılıp üstüme doğru adımlamaya başladı.
"Hard disk?" anlamamazlıktan gelmesiyle sinirlenip çantamı yere fırlatarak sert adımlarımı üzerine doğru ilerlettim.
Sıktığım yumruğumu hızla yüzüne doğru kaldırdığımda ondan beklemediğim bir çeviklikle yumruğumu havada yakalamıştı.
"Ağır ol!" sıktığı dişleri arasından çıkan cümleyle iyice köpürürken elimi elinin baskısından kurtarmak için çırpınmaya çalıştım.
"Bırak kolumu." Attığım çığlık sinirle gözlerini kapamasına sebep olmuştu.
Bu defa diğer elimi havaya kaldırdım ama hiç zorlanmadan onu da yakalamıştı. Tutuşu canımı yakacak kadar sertti.
"Sesinin tonuna dikkat et, tatsızlık çıkmasın." Sinirden başıma ağrı saplanırken burnumdan süzülen sıcak sıvıyla gözlerimi kapattım, şu an hiç sırası değildi. Bir küfür mırıldandım burnumun bu kadar hızlı kanamasına.
"Bırak dedim!" sesim hala sertti ama korkutucu bir sakinliği vardı. Kinle suratına baktım. Onun bakışlarıysa doğrudan kana bulanmış burnum ve dudaklarımdaydı. Derin bir nefes alıp yutkundum. Kanamanın başlaması şimdiden sinirlerimi germiş, bakışlarımın bayıklaşmasına sebep olmuştu.
Bileğimi sıkan ellerini gevşetti ve aşağı indirdi. Sağ elimin tersiyle anında burnumu silerken başımı hafifçe yukarı kaldırmış kanın akışını azaltmaya çalışıyordum.
"Biraz yerinde dursan adam gibi konuşacağız aslında." Sol elini cebine soktu ve aradığım hard diski çıkardı. İlk başta anlamamazlıktan gelmesine güldüm alayla.
Salak herif.
"Evet hard disk bende, otoparktan çıktıktan sonra yerde gördüm aldım. Tepinmeden dinleseydin ne senin canın yanacaktı ne benim canım sıkılacaktı." Elindeki hard diski bir kışımla aldım.
"Kes sesini, kamera kayıtlarına bakmadan seni şu adliyeden çıkaranı siksinler! Duydun mu beni? Başta bir de bilmezlikten geliyor, karşısında çocuk var sanki." Sonlara doğru söylenmemden dolayı sesim kısılmıştı. Burnumdan akan kan durmak bilmezken hard diski ceketimin cebine koydum. Daha fazla karşımdaki adamı muhatap almadım ve cümleme vereceği tepkiyle ilgilenmeden az önce fırlattığım çantama doğru adımladım.
Ertuğrul ise anında hareketlerimi tekrarlamış, benimle birlikte adımlayıp ve çantama benden daha kısa sürede ulaşmıştı.
"Ver şu çantamı." Boğuk çıkan sesimle seslendiğimde sabır dilercesine başını yukarı kaldırıp dudaklarını yaladı.
"Senden bir şey alacak olsam bunu gözünün içine bakarak yapmak yerine ruhunun bile duymayacağı şekilde yapardım emin ol ki. Tepkilerini kontrol et yoksa gerçekten elimden bir kaza çıkacak." Cevap vermeye mecalim kalmadığından bedenimi rastgele bir arabaya yasladım ve baygın bakışlarımı yüzüne çıkardım.
"Peçete var mı çantanda? Malum benim verdiklerimi almıyorsun." Elimi burnumdan çektim ve ne halde olduğumu umursamadan tekrardan yanına adımladım.