Dersten çıktığımda bakışlarım etrafta dolanıyordu. Genelde başını eğip odasına giden ben, birilerini arıyordum şimdi. Yaptığım şeyden huzursuzlanarak hızlandırsam da adımlarımı, kesemiyordum bakınmayı. Kader ise benim bütün bu saçma çabalarımı boşa çıkarmamak için karşıma çıkarmıştı aradığım kişiyi.
Yüzündeki telaşlı ifade beni hem durdurmuş hem de onun gibi endişeye sokmuştu. Ellerini nereye koyamayacağını bilemez halde titrerken buldum, bir şeyler söylemeye çalışıyordu. Sanırım bir öğrenciyle ilgiliydi. Kötü şeyler olduğundan şüphelenip bileklerini tuttum ve bana bakmasını sağladım.
"Derin bir nefes al."
İtaat etti.
"Ne oldu?"
Nefesini verip bana baktı. Kim olduğumu yeni fark ediyor gibiydi. Gözündeki endişe parıltıları biraz da olsun silinmişti artık. Güvenli sulara geldiğini anlamış olmalıydı. Bileklerini aniden çevirip ellerimi tuttu, bu sefer ben paniklemiştim. Sıcak ve esmer elleri benimkilerle hiç de hoş olmayan bir biçimde temas ediyordu.
"Bir öğrenci. Kriz geçiriyor." Tek söyleyebildiği bu olmuştu. Kaşlarımı çattım dediklerine. Neler oluyordu?
"Nerede?"
"Sınıfta. Lütfen. Yardım et."
O an kimseye bir şey olmasa dahi canımı verebilirim gibi gelmişti. Bakışları içime işliyordu, düşünmemi engelliyordu. Lakin Tanrı'ya şükür vücudum bazen benden daha akıllı olabiliyordu. Onu tuttuğum gibi sınıfına gittim. Gözlerim onu aradığından, nereden çıktığını biliyordum. İçeri girdiğimizde yerde titremekte olan bir kız gördüm. Başına öğrenciler toplanmıştı fakat hiçbiri bir şey yapmıyordu.
Ellerinde telefon kızı çekiyorlardı yalnızca!
Bu sınıfı sonrasında azarlamayı not ederek 119'u aradım. Ardından kızın başını yerden aldım ve kucağıma yatırdım. Astım tarzı bir kriz olmadığını anlayınca kulağına derin derin nefes alması gerektiğini fısıldadım, her şeyin geçeceğini, iyi olacağını. Kucağımdaki vücudu gevşemeye başlamıştı. Ben de rahatlayarak gülümsedim. Öyle çok odaklanmıştım ki henüz yirmilerinin başındaki bu kıza, yanıma gelen sağlık ekiplerini fark etmemiştim. Okuldakiler önce davranmıştı muhtemelen.
Bu sırada kulaklarım sağırlıktan yeni kurtuluyormuşum gibi bazı sesler duymaya başladı. Rüyadan uyanıyormuş gibiydim. Alkış sesleri etrafımı donattı. O an herkesin bana baktığını ve alkış tuttuğunu gördüm. Ellerimi iki yana sallayıp hafifçe eğildim, bir şeyler yapmadığımı anlatmaya çalışıyordum ancak ıslık sesleri kesmişti lafımı.
Kızmak istemiştim o kalabalığa, genç bir kızı panik ataktan ölüme terk edeceklerini görmek beni hem korkutmuş hem dolmamı sağlamıştı öfkeyle. Beni alkışladıkları için de susmuyordum. Sessiz kalmamamın tek sebebi, konuşacak olsam bu cahil insanlara tek kelime geçiremeyeceğim gerçeğiydi. Gülümseyip hafifçe ayrıldım yanlarından. Eşyalarımı sınıfa girdiğimde bıraktığım masadan aldım. Hiçbir şey olmamış gibi terk ettim orayı.
Üst kata sessizce çıkarken bileğimden tuttu biri. Bana çok kısa bir süre önceki dokunuşu hatırlatmıştı bu, ki sahibi de aynı kişiydi.
"Dersin bittikten sonra... Bir kahve içmek ister misin?"
***
Gömleğimin yakalarına bakıp düzeltirken yan tarafımdan gelen delici bakışları yok saymaya çalışıyordum. Kendime gülümseyip bir şeylerin güzel gittiğine dair ikna etmeyi denesem de her seferinde duyduğum iç çekişlerle boşa çıkıyordu. En sonunda dayanamayıp kollarımı önümde bağladım ve döndüm tüm stresimin sahibine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Do Kyungsoo'dan Nasıl Ayrılırım? // dks
FanfictionDo Kyungsoo ile tanışın. Kendisi ilk görüşte aşık olan ve yeni birisini bulması zor olmayan biri. Tek sorun ondan ayrılmak. -Azra