Kimi gülüşler, gözyaşlarının beden bulmuş halidir.
*
Merhaba! Buraya kısa bir konuşma bırakmak istiyorum.
Aniden yazmaya karar verdiğim bu hikaye başta biraz normal gelse de ben esas başlangıcın bu olacağına inanıyorum. Hikaye, başkahramanı olan İdil üzerinde şekilleneceği için ilk on bölüm onun hayatını ve hislerini anlamanıza yönelikti. Artık kafamdaki esas kurguyu yazmanın vakti geldiğine inanıyorum. Okunmak gibi bir kaygım olmadığı için yazabildiğim kadarını en hızlı şekilde yazıp yayımlamayı düşünüyorum ayrıca. Yine de şimdiden uyarmak istiyorum ki bu hikaye macera ve aksiyon olduğu kadar duygusallığa da ev sahipliği yapacak.
Keyifli okumalar!
*
^ Naz Ölçal - Şairin sesi
*
Hayatta meydana gelen her şeyin bir nedeni vardır. Mutluluklarımız kadar çektiğimiz acılar da bizi biz yapan şeylerdir ve bazen farkında olmasak da bizi esas mutluluğa ulaştıran da yine bu sıkıntılardır. Çünkü gözyaşı dökmüş biri, gülümsemenin değerini daha iyi anlar.
Ben de anlamıştım. O kadar uzun süre yalnızlık çekmiştim ki başta korktuğum kalabalığın değerini daha iyi anlamam çok sürmemişti doğrusu. Bunda Toprak ve diğerlerinin de yadsınamaz bir payı vardı. Bana yeniden kahkahalar atmayı öğreten, sevgiye dair inancımı besleyen onlardı çünkü.
Bugün, Toprak ile kafeye yürürken gözlerim sürekli göğe takılıyordu. Toprak, kar yağacağı hakkında bir fikir öne sürmüştü ve ben gerçekten de karlı havaları sevmesem de etrafımın günahsız bir beyazla örtülmesini severdim. Yurttaki pencereden aşağıda kar oynayan çocukları o kadar çok izlemiştim ki bir zaman sonra büyüsem de vazgeçememiştim bu huyumdan. Ne zaman kar yağsa pencereye tüner, karı ve yağan karın sokaklara attığı insanları izlerdim.
Defne teyzenin benim için ördüğü bereyi düzeltirken aynısından kafasına geçirmiş olan Toprak'a baktım. Her zamanki gibi sessizdi. Elini cebine koymuş adımlıyordu. Onların aile gelenekleri olarak tanımladığım birçok şey öğrenmiştim bu kısa zamanda. Bu şeylerin başını Defne teyzenin adaleti ve Hazar amcanın da sevgisi geliyordu. Kendi ailemin bendene esirgediği sevgiyi öyle iyi aşılıyorlardı ki ruhuma bazen onlarla daha erken tanışmadığım için üzülüyordum. Buna rağmen kalbimde nükseden bir inanç da vardı: Bazı güzel şeylerin gerçekleşmesi için zaman gerekirdi. İşte, kaldırımda yürürken de sonunda zamanı geldiğine iyiden iyiye emin oluyordum. Defne teyze, tek çocuğu Toprak olsa da bizi birbirimizden hiç ayırmıyordu. Ona bir yemek yaptığında diğerlerine de hazırlıyor, eğer oğlunu öpecek olursa bizim de yanaklarımıza bir buse koymadan yanımızdan ayrılmıyordu. O kadar anlayışlı ve şefkat doluydu ki onu her gördüğümde iyi insanların hala yaşadığını bilmek beni mutlu ediyordu. Toprak ile taşıdığımız bere ve atkılar da Defne annenin aslında altımıza da kendi elleriyle ördüğü şeylerdi. Sadece ben ve Toprak değil, diğerleri de dışarı çıktığında onun emeğini taşıyorlardı ve ortak eşyalar kullanmaktan ya da aynı rengi aynı anda kullanmaktan sakınan ikizler bile buna karşı çıkmıyordu. Sanırım sevgi, inadı yenebiliyordu.
Haftaya dersler yeniden başlayacaktı ve ben az da olsa boş olan tüm zamanımı doya doya kullanma taraftaraydım. Hazar amcanın söylediğine göre ikinci sınıfın ikinci döneminde felsefe dersleri epey ağırlaşıyordu ve kafamı kaldırmam zorlaşacaktı. Toprak ise halinden memnundu. Son senesi olduğu için genellikle birkaç kısa derse girip tezini bahane ederek okuldan ayrılabiliyordu. Onunla hala oturup plan yapamamıştık. Ben onun diğerlerine de kafasındakileri anlatma taraftarı olsam da Toprak ısrarla bunu bilmelerinin işleri daha da karıştırmaktanbaşka bir işe yaramayacağını söylüyordu. Doğrusu onu ilk gördüğümde bu kadar iyi anlaşabileceğimiz ya da hayatının yaklaşık on altı yılını beraber geçirdiği insanlardan sakladığı sırlarını paylaşacağımız aklıma gelmezdi ama kader böyle bir şeydi. İmkan dahilinde bulmadıklarımızı bize yaşatır, egemenliğini pekiştirirdi. Dolayısıyla kimi zaman aldığımız kararlar boşa gidiyordu çünkü bazen kafamızdan geçen ne olursa olsun yaşadıklarımız bambaşka olabiliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkinci Tekil
Teen Fictionİdil, çok küçük yaşta ailesi tarafından terk edilmiş bir kızdı. Verildiği yurtta da, yurttan ayrıldıktan sonraki hayatında da bu terk edilmişlik onun hayata bakış açısını değiştirmişti. On dokuz yaşına geldiğinde İdil hala hayata karşı sert bariyerl...