Ve zaten insan ruhuna kaybolunca bulunamazdı.
*
^ Emre Aydın & Model - Bir pazar kahvaltısı
*
Partiden sonra eve gelmiş, uzun uzadıya düşünmüştüm. Her şeyin başındaki o hayata karşı mesafeli İdil gibi hissetmiyordum artık kendimi ama umut dolu İdil de değildim. Bende, üçüncü bir ben daha vardı ve beni kendimle çatışmaya sürükleyen de oydu.
Diğer sabah ise tüm günü evde Cenk ile pinekleyerek geçirmiş, arada depoya taktığımız kameradan Kerem'i izlemiştim. Cenk ona yemeğini ve suyunu veriyordu ama yine de Kerem'in zayıfladığını oldukça net biçimde görebiliyordum. Belki çok caniceydi ama onu bu halde görmek beni etkilemiyordu. Cenk ellerini çözmüştü. Kerem orada özgürdü ama özgürlüğü benim sınırladığım kadar olduğu için aynı zamanda büyük bir esaret altındaydı. Toprak'ın ölümünün ardından yaşadığım şey buydu aslında işte. Sadece benim kafesimin çizgileri görünmezdi. Fakat tutsaklığımı görmüyor olmak tutsak olduğum gerçeğini değiştirmiyordu.
Diğer günüm de aynı geçti. Her gün birbirine benziyordu sanki. Zaman geçtikçe, yılbaşı gecesi yaklaştıkça içimi bir korku bastırıyordu. Her şeyi planlamıştım ama ya başarısız olursam? O zaman ne yapardım, ben de bilmiyordum. Yine de kendimi avutmayı deniyordum. Üçüncü gün, dördüncü gün...
Yılbaşından iki gün öncesine kadar her şey aynı geçti.
Takvimler yirmi dokuz aralığı bulduğunda bir sabah kapı çalındı. Uyku sersemi bir halde kapıyı açtığımda karşımda Müge'yi bulmayı hiç mi hiç beklememiştim. Müge ile şaşkınca birbirimize bakarken gözlerim yüzünde dolandı. Onu son gördüğümden bu yana biraz daha solmuştu teni. Ela gözlerindeki hayat ışığı zayıflıyordu her görüşmemizde sanki. Onun kendi eserim olduğunu bilmenin verdiği burkuntuyla dudağımı ıslattım.
"Merhaba," dedi çekingence. "İçeri girebilir miyim İdil?" Burayı ona Savaş'ın söylediğini düşünerek gerçi çekildim ve Müge'ye geçmesi için yer verdim. O içeri geçerken ben de ondaki bu yabancılığı düşünüyordum. İlk karşılaştığımız o gün bile Müge bana karşı kırk yıllık dost gibi sıcak davranmıştı. Çekinmek şöyle dursun oldum olası deli dolu bir kız olduğunu anlamak için bana o zamanlar birkaç saniye yetmişti. Şimdi ise bu haldeydik işte. Birbirimize bakarken gördüğümüz şeyler apayrıydı. Aramızda hala bir bağ vardı belki ama o bağ zayıflamıştı. Üstelik o bağı zayıflatan Toprak'ın ölümü ya da başka bir şey değil, bendim.
Müge bir koltuğa oturduğunda Cenk bana kaş göz işareti yaptı. Birebir tanışmasalar da Toprak sayesinde arkadaşlarımızı tanıdığını biliyordum. Cenk'e kafamla dış kapıyı gösterdiğimde bu halime göz devirerek Müge ile kısaca selamlaştı ve ardından evden çıkıp gitti. Baş başa kaldığımızda "Suç ortağım, Cenk," diye iğneleyici bir sesle konuştum. Müge başını sesimle bana çevirdi. Savaş onun oldukça zayıfladığından bahsetmişti ama bu kadarını ben de beklemiyordum ne yalan söyleyeyim.
"Ya ben?" diye sordu Müge. "Şu an beni gözünde ne olarak görüyorsun?" Dalgınca dudağını kıvırdı ve bana boş, ruhsuz bir tebessüm armağan etti. "İşine karışan bir aptal olarak mı?"
Sesindeki kırgınlıkla bu cümleyi kurduğunda "Hayır," dedim. "Eski bir dostum olarak görüyorum."
Müge "İdil," dedi. "Ben her şey için çok üzgünüm. Sana çok sert çıkıştığımı yeni yeni fark ediyorum. Hala onaylamıyorum yaptıklarını ama kullandığım sözler..."
"Doğruluk payları var," diye sözünü kestim. Tüm cesaretimle uzanıp Müge'nin dizinde duran elini kavradım ve sıktım. "Müge, sen haklısın. Ben hiçbir zaman bunu inkar etmedim. Beynim bu olanları bir türlü kaldıramadı fakat benim uzun soluklu bir tedavi sürecinden geçmeden iyileşmem, hatta o tedaviye rağmen iyileşmem mümkün görünmüyor. Çünkü insan ne kadar zihnini tedavi ederse etsin, o yara kalpteyse bu hiçbir işe yaramaz." Müge dolu gözlerle bana bakarken zorlukla gülümsedim. "İki gün sonra, yılbaşı geliyor Müge. Toprak'sız yepyeni bir senenin başlayacağını istesem de kabul edemem ben zaten. O hiç olmamış gibi yaşayamam. Bencilce biliyorum ama olmuyor. Ona bu yapılanları yanlarına bırakıp devam edemem."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkinci Tekil
Roman pour Adolescentsİdil, çok küçük yaşta ailesi tarafından terk edilmiş bir kızdı. Verildiği yurtta da, yurttan ayrıldıktan sonraki hayatında da bu terk edilmişlik onun hayata bakış açısını değiştirmişti. On dokuz yaşına geldiğinde İdil hala hayata karşı sert bariyerl...