İnsan salt bir duygudan ibaret değildir. İnsanı insan yapan sevgi kadar nefrettir de.
*
^ İlyas Yalçıntaş - Bu nasıl veda?
*
O günün akşamı eve gittiğimde saat gece yarısına yaklaşıyordu. Cenk bilgisayarının başına geçmiş harıl harıl kod yazıyordu ve ben de kendimi odamdan atmakta bulmuştum çareyi ama sıkılıyordum. Dizlerimi titreterek yatakta otururken Toprak'ın fotoğraf makinesini aldım. Resimlerimize bakarak oyalanmaya başlarken bir videoda durdum. Videoyu açtığımda gördüğüm sahne durmama neden oldu.
Üstümde gelinliğim vardı. Toprak ellerini belime sarmış, benimle dans ediyordu. Onun da üstünde bir tişört ve kot vardı. Koyu sarı saçları her hareketinde uçuşuyordu. Arkada çalan şarkıyı duyduğumda gülümsedim burukça. Uzun saçlarım omzumdan dökülüyordu. Dudağımda uzun zamandır rastlamadığım o içten mutluluk ve huzur vardı. Gülümsüyorduk birbirimize bakarak. Toprak beni döndürdüğünde gelinliğimin etekleri uçuşuyor, kahkahalarımız havada dönüyordu. O gün annem düğünden önce gelini görmenin uğursuzluk getirdiğini söylediğinde buna inanmamıştım ama o uğursuzluk gerçekten de bizi bulmuştu.
Videoyu durdurdum. Parmağım Toprak'ın olduğu yere dokunurken "Keşke bir yıl boyunca senden uzakta yaşamasaydım." dedim fısıldayarak. "Keşke seni son bir defa daha görme şansım olsaydı, Toprak." O kadar çok keşke vardı ki içimde biriktirdiğim, anlatmaya kalksam saymaya ömrüm yetmezdi belki.
Videoyu değiştirdim. Yeni ekranda bu defa başka bir video karşıladı beni. O videoyu açıp dalgınca izlemeye başlarken iç çektim.
Hepimiz ayaktaydık.
Ben ve Toprak kameranın odağında durmuş birbirimize bakıyorduk. Ellerimiz havadaydı. Parmaklarımıza geçirilmiş iki yüzük birbirine kurdeleyle bağlıydı. Müge hemen yanıbaşımızda içinde makas olan bir tepsiyi tutmuş dikiliyordu. Annem mutluluk gözyaşları döküyordu. Babam ise gururla bize bakıyordu. Elini karısının eline koyarak onu kendine çektiğinde kadrajdaki Barış da muzipçe gülümsedi. O gün bizim nişanımızdı. Annem ve babam birlikte makası alıp kurdeleye yaklaştırırken "Hep mutlu olun," diye titrek sesiyle konuştu annem. "Allah ikinize de uzun ve hayırlı bir ömür nasip etsin."
Makas, kurdeleyi kestiğinde büyük bir alkış duyuldu. Kamerayı tutanın Savaş olduğunu hatırlıyordum. "İdil, Toprak!" diye bağırdı Savaş. "Buraya bakın!"
Toprak dediğini yaparak kameraya döndüğünde gülerek öpücük attı. Bu herkesi kahkahalara boğarken mutluyduk. Çok mutluyduk. Ailelerimizin elini öperek arkadaşlarımıza sarıldığımızda hayatımızdaki her şey güzeldi. Bu güzellik bozulması imkansız duruyordu. Sıra kendimize geldiğinde Toprak utanarak bana döndü. Göz göze geldiğimizde birkaç saniye bakıştık. Ardından o elini ensesine atarak "Seni seviyorum." diye mırıldandı. Kamera bize yaklaşırken Savaş "Oo," diye tezahürat yapıyordu. Gözlerimi mutlulukla kapattığımda Toprak alnıma bir öpücük kondurdu. Ellerimiz hiç ayrılmayacakmış gibi kenetlenirken biz tamamlanmıştık.
Hiç eksilmeyecek gibi.
Görüntü orada sona erdi. Yüzümdeki gülümseme silinirken kamerayı kenara bıraktım. Dizlerimi kendime çekerek gözlerimi kapattım ve birkaç saniye öylece bekledim. Her şey nasıl hala dün gibi yakın, asırlar öncesine aitmiş gibi uzaktı? Kalbimdeki sancıyla bakışlarımı yeniden araladığımda tüm cesaretimle telefonumu aldım. Numaramı değiştirmiştim ama yine de telefonu özele alıp annemin ismini buldum ve onu aradım. Telefonu kulağıma yaklaştırırken nefes almaktan bile korkuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkinci Tekil
Teen Fictionİdil, çok küçük yaşta ailesi tarafından terk edilmiş bir kızdı. Verildiği yurtta da, yurttan ayrıldıktan sonraki hayatında da bu terk edilmişlik onun hayata bakış açısını değiştirmişti. On dokuz yaşına geldiğinde İdil hala hayata karşı sert bariyerl...