Bir araftı yalnızlık. Önü kocaman bir ışık, ardında büyük bir karanlık dolu, bir araftı.
*
^ Mor ve Ötesi - Araf
*
Okuduğum kitaplarda ya da izlediğim filmlerde öğrendiğim aşkın yaşadığımda çok daha farklı olduğunu gün geçtikçe tecrübe ediyordum. Ben hala aynı bendim ama kalbim mutlulukla dolmuştu. Müge, bazen bana takılırken değiştiğimi söylüyordu. Sebebi kuşkusuz Toprak'tı. Ölü bakan gözlerime yeniden hayat vermişti o. Bana, yaşamam için bir şans vermişti. Artık sadece nefes alan ölü bir ruh değildim. Ben, tattığım her anı dolduruyordum hislerimle. Üzülebiliyordum ama bu baki değildi çünkü sonrasında gülümseyerek her şeyin geçeceğine inanabiliyordum. Aynı şekilde güldüğümde de hayatın tek bir histen oluşmadığını, bizi biz yapan değerlerin bir yapbozun parçaları gibi farklı yerlere dağılsa da bütünlük taşıdığını biliyordum. Ben, artık daha güçlüydüm ve bunu Toprak'a borçluydum. O olmasa, dayandığım inançlarım yok olur ve yere çakılırdım biliyordum ama ona sorgusuz sualsiz kapılmıştım ben bir kere. Düşsem, paramparça olsam bile bundan asla pişman olmayacağımı da biliyordum üstelik.
Daha önce çalıştığım kafedeydim. Dışarıdaki buz gibi havanın aksine burası sıcacıktı. Benden sonra da diğerleri buraya geldiği için kafe hala canlı geliyordu gözüme. Önümdeki bardaktan kahve içerken kendi kendime gülümsedim. Buraya ilk kez bir çalışan olarak değil de müşteri olarak uğramıştım. Esra hala buradaydı ve beni görür görmez uzun bir kucaklaşmadan sonra bana buz gibi olduğumu söyleyip bir bardak kahve getirmişti. Eski patronum Fatih Bey ile de selamlaşmıştım. Esra ile arada telefonlaşsak da birbirimizi uzun zamandır görmeyişimiz aramıza ister istemez bir mesafe koymuştu ama Esra inatçı kızdı. Bana ben yokken olanlardan bahsederek bu mesafeyi çok zorlanmadan aşmış ve ilk günkü gibi sohbeti hemencecik koyulaştırmıştı.
Anlattığına göre ben işten ayrıldıktan birkaç ay sonra o da erkek arkadaşıyla tartışmış ve kendini yeniden ailesine adamıştı. Çocuk her ne kadar ona kendisini affettirmek istese de Esra bunu kabul etmeyerek hayatına kaldığı yerden devam etmişti. Bu onun da son senesi olduğu için okul biter bitmez bölümüyle ilgili bir işe girip hayatını kurtarmayı hayal ediyordu. Üstelik yeni biriyle tanışmıştı ve o çocuğun eski sevgilisinden daha duyarlı olduğunu söylüyordu. Beni çektiği uzun sorgunun ardından Toprak ile bir ilişkiye başladığımı söylediğimde de bunu bizi yan yana gördüğü ilk gün anladığını söylemişti. Herkes bunu fark etmişken bizim birbirimize bu kadar geç ulaşmamız hala şaşırtıcı geliyordu. Belki aramıza bir yıl gibi bir süre girmese ve birbirimizi deli gibi özlemesek hiçbir zaman açılamayacaktık da kendimize. Gerçi Müge olaya el atsaydı işin rengi illa ki değişirdi ama neyse ki buna gerek kalmamıştı.
Esra diğer müşterilerle ilgilenmek için yanımdan kalktığında kafeden içeri Toprak girdi. Onu gördüğümde tebessüm ettim. Onun her zaman oturduğu beş numaralı masadaydım. Yanıma gelip karşımdaki sandalyeyi çektiğinde Esra'ya ve Fatih Beye selam verdi. Esra ona bir bardak çay getirdiğinde Toprak soğuk ellerini masanın üstüne koymuştu. Kafasındaki bereyi çıkarıp benimkinin yanına koyduğunda sıcak ellerimi onun soğuk parmaklarına sararak elimi aldım ve dudağıma götürdüm. Sıcak nefesimi onun ellerine üflerken ona karşı olmasa da tanımadıklarıma karşı kazandığım bu umursamazlık ilk kez hoşuma gitmişti. Toprak mavi gözlerini benim yeşil gözlerime çıkardığında ona aldırmadan ellerimi ellerime sürterek ısıtmaya devam ettim. O da gülümseyerek ve biraz da utanarak avcumu öptü. Aynı anda gözlerimizi kaçırıp içeceklerimizi yudumladığımızda ellerimiz ayrılmak zorunda kalsa da kalplerimizin hala birlikte attığını biliyordum. "İş nasıldı?" diye sorarak herhangi bir konu attım ortaya.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkinci Tekil
Teen Fictionİdil, çok küçük yaşta ailesi tarafından terk edilmiş bir kızdı. Verildiği yurtta da, yurttan ayrıldıktan sonraki hayatında da bu terk edilmişlik onun hayata bakış açısını değiştirmişti. On dokuz yaşına geldiğinde İdil hala hayata karşı sert bariyerl...