Ve zaten herkes yaşamak için umuda ihtiyaç duyardı. İnsanları birbirinden ayıran onu elde etmek için ne kadar çabaladıklarıydı.
*
^ Ferhat Göçer - Sığmıyorsun geceye ve zamana
*
Zamanla bazı şeylerin etkisi azalır. Hiç geçmeyecek sandığımız kimi acıları bazen tebessümle anımsarız mesela. Bir bakmışız büyüdükçe önem verdiğimiz şeyler artık eskisi kadar dikkatimizi çekmez olur. Fün geçtikçe beklediklerimizin gelmeyeceğini kabullenir, kendimize bile itiraf edemediklerimizin ağırlığına katlanamayarak pes ederiz. Hayat büyük bir kandırmacadır. Kendisine teslim her şeyin çözüleceğine inandırır bizleri. Sonrasındaysa tüm emeklerimizi hiç ederek daha da kötüsünü verir bize. Pişman oluruz, kaybettiğimiz değerleri geri almak için yalvarırız ama bazen bazı şeylerin telafisi yoktur.
Gün geçtikçe içimde biriken bir merak vardı eskiden. Ailemi düşünür, beni bıraktıkları için pişman olup olmadıklarının hesabını yapardım. Bazen gaflete düşerek beni aradıklarını bile zannederdim ama öyle değildi. Herkes yaşıyordu, kimsenin umrunda değildi İdil'in kaderi. Hiçbir zaman olmamıştı. Ta ki diğerlerine rastlayana dek en azından.
O günün üzerinden neredeyse iki ay geçmişti. Toprak ve diğerleriyle aramızdaki bağ kuvvetleniyordu. Fatih Beyin başlangıçta tereddütle onayladığı işimiz de düzelmişti. Haftada iki gün Müge'nin söylemiyle efsaneler toplanıyor, kulaklarımızın pasını siliyordu. Geçen zaman zarfında müşterilerimiz epey artmış, tabiri caizse sinek avladığımız dükkan dolup taşmıştı. Artık nisan ayına girmiştik ve havalar iyiydi. Güneş tüm güzelliğiyle gökte parlıyor, daha iki ay önce o kadar karın yağdığı gerçeğini unutturmak ister gibi ışık saçıyordu. Havalarla birlikte yaşantım da rayına oturuyordu iyiden iyiye. Artık Toprak, senenin sonuna yaklaştığı için bir süredir ara verdiği tezine dönmüştü. Son günlerde evden kafeye gelip her zamanki gibi üç bardak çay içme eylemini gerçekleştirmek dışında pek çıkmıyordu. Barış da aynı durumdaydı esasen. Savaş'ın da dersleri ağırlaşmış, ben kendi derslerim için Hazar amcadan yardım alırken Müge de zamanının çoğunu dersleriyle geçirir olmuştu. Neredeyse haftada bir gün toplanabiliyorduk ve aynı evde de olsak Müge ile yemek zamanları veya mutfağa bir şeyler almaya gittiğimizdeki anlar hariç pek denk geldiğimiz de söylenemezdi.
Çalıştığım barda da işlerim iyiydi. Toprak, bana daima bir şeyi tüm kalbimizle istersek onu gerçekleştirebileceğimizi söylüyordu ve haklıydı da.
İçkilerin isimlerini düzeltirken "İdil," diye seslenen Ufuk ile başımı çevirdim. "Seninki geldi." dedi gülerek. Kimi kast ettiğini anlayarak omzumun üstünden arkaya baktığımda Toprak'ı gördüm. Normalde pek içeri girmese de hemen her gün beni bardan o alıyordu. Bunun için uykusundan feragat etmesi ona defalarca kez bunu yapmasına gerek olmadığını anlatmaya çalışmama yol açmıştı ama Toprak benden de daha fazla inatçıydı. Sürekli bunun onu da mutlu ettiğini söylüyor, gözlerimin en derinine bakarak kelimelerimi öldürüyordu. Sonra bem hiçbir şey diyemeden ona boyun eğerken buluyordum kendimi.
Zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım. Eşyalarımı alarak yanına gittiğimde Toprak hiçbir şey demeden dışarı çıktı. Ben de arkasındaydım. Ufuk'un imalı gülüşünü görmemişti neyse ki. Toprak zeki biriydi ve arkadaşlarımın onun hakkında durup dururken imalı laflar söylemesi ya da bir şeyler belli etmesi onun bunu anlamasına neden olurdu. Bu konuda birçok kez Ufuk ve Esra'yı uyarsam da onlar ağız birliği etmiş gibi bundan vazgeçmiyor ve sürekli Toprak hakkında iğnelemelerde bulunuyordu. Dürüst olmak gerekirse işler Toprak açısından olmasa da benim cephemde öyleydi de. Ne zaman veya nasıl olduğunu anlamadan kendimi ona alışık vaziyette bulmuştum. Kafeye geç geldiği günler gözüm onu arıyor, yemek için Defne teyzelere gittiğimde ilk onu soruyordum. Bu bilinçli bir eylem de değildi aslında. Onun bana karşı Müge'ye hissettiklerinden başka bir şey hissetmediğine emin olsam da ben onaçu kalbimde diğerlerinden ayrı bir yere koymuştum. Toprak, benim mabedimdi. Ne zaman üzülsem kar yağdığı gece ilk kez çıktığım çatıya çıkıyor, beni de peşinden sürüklüyordu. Ona göre ayaklarımızı sarkıtıp şehri izlediğimizde her şeyi unutabilecek kadar özgür oluyorduk. Başta bu tuhaf gelse de bunu denediğimde sözlerindeki haklılık payını da görmüştüm. Toprak'ın huyları bulaşıcı gibiydi ve ben de kendimi çoğu zaman o ne yapsa onu taklit ederken buluyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkinci Tekil
Teen Fictionİdil, çok küçük yaşta ailesi tarafından terk edilmiş bir kızdı. Verildiği yurtta da, yurttan ayrıldıktan sonraki hayatında da bu terk edilmişlik onun hayata bakış açısını değiştirmişti. On dokuz yaşına geldiğinde İdil hala hayata karşı sert bariyerl...