XVII. Bir Dostun Portresi

303 15 2
                                    

Aynı gece ya da aynı gecenin sabahı Mr. Stryver çakalına "Sydney," dedi; "bir kâse daha punç hazırlasana. Sana söylemem gereken bir şey var."

Sydney o gece fazla mesai yapmıştı, ondan önceki gece ve ondan önceki gece ve biribirini izleyen daha birçok gece oturmuş, Mr. Stryver'ın uzun bir tatile çıkmadan evvel düzenlenip ayıklanması gereken evraklarıyla uğraşmıştı. Nihayet düzenleme işi bitmiş, Stryver'ın borçları temizlenmiş, ellerindeki bütün işlerden kurtulmuşlardı, ta ki hem gerçek hem de yasal anlamdaki sis kasım ayında ortalığı sarıp değirmen dönmeye başlayana kadar.

Sydney bu kadar çok işe rağmen hiçbir zaman canlı ve ayık değildi. Geceyi iyi geçirebilmek için fazladan bir dolu ıslak havlu kullanması gerekmişti; havlu faslından önce bir o kadar şarap tüketmişti çünkü; şimdi berbat bir durumdaydı, başına sardığı havluyu çıkarıp altı saattir içine batırıp ara ara ıslattığı leğene fırlattı.

İri yarı Stryver, elleri kemerinde, kanepede sırtüstü uzanmış etrafa bakınırken, "Puncu hazırlıyor musun?" diye seslendi.

"Hazırlıyorum."

"Bak şimdi! Seni çok şaşırtacak bir şey söyleyeceğim ve benim sandığın kadar akıllı bir adam olmadığımı göreceksin belki de. Ben evlenımek istiyorum."

"Öyle mi?"

"Evet! Ama para için değil. Ne diyorsun?"

"Fazla bir şey söylemek istemiyorum. Kiminle?"

"Tahmin et bakalım."

"Tanıyor muyum?"

"Tahmin et."

"Saat sabahın beşinde, beynim böyle sulanıp dağılmışken hiçbir şey tahmin edemem. İlla tahmin etmemi istiyorsan bir akşam yemek yeriz beraber."

"İyi o zaman, anlatayım," dedi Stryver yavaşça otururken. "Sydney, sana kendimi anlatmakta zorlanıyorum, çünkü sen duyarsız bir herifsin."

Bir yandan puncu karıştırırken "Oysa sen," dedi Sydney ona dönerek, "ne kadar da duygusal ve şait ruhlusun."

Gevrek gevrek gülerek, "Gel hadi!" diye karşılık verdi Stryver, "Romantik ruhlu biri olduğumu iddia etmesem de (ama umarım bir gün daha iyi anlarım bu işlerden) senden daha duyarlı olduğum kesin."

"Sen daha şanslısın, söylemek istediğin buysa."

"Böyle demek istemedim. Söylemek istediğim, ben daha... daha..."

"Centilmen demek istiyorsun galiba," dedi Carton. "Peki, centilmen diyelim o zaman. Asıl demek istediğim ben," dedi Stryver, punç hazırlayan arkadaşına kendisini şişirmeye devam ederek, "kadınlara kendisini kabul ettirebilen, kendisini kabul ettirebilmek için bazı sıkıntılara katlanabilen ve kendisini kabul ettirmeyi daha iyi bilen bir adamım."

"Devam et," dedi Sydney Carton.

"Hayır; devam etmeden önce," dedi Stryver, kafasını zorbaca iki yana sallayarak, "sana şu meseleyi tam anlatayım. Sen de benim kadar, hatta benden daha fazla Doktor Manette'in evinde bulundun. Orada senin suratsızlığından ne kadar çok utandığımı bilemezsin! O suspus somurtkan halini gördükçe utançtan yerin dibine girdim Sydney!"

"Baroda çalışan bir adam için böyle şeylerden utanç duymak son derece faydalıdır," diye karşılık verdi Sydney, "bu yüzden bana minnettar olmalısın."

Stryver onun bu ters cevabına karşılık, "İşin içinden böyle sıynlamazsın," diye tersçe karşılık verdi, "hayır Sydney, şunu sana söylemek benim görevim ki –iyiliğin için yüzüne karşı söylüyorum– topluluk içinde çok rezilce ve saçma sapan davranıyorsun. Huysuz bir adamsın sen."

Sydney hazırladığı punçtan dolu dolu bir kadeh içip bir kahkaha attı.

"Bana baksana bir!" dedi Stryver eliyle işaret ederek, "seninle kıyaslayınca kendimi kabul ettirmeye ihtiyacım yok hiç, kendi başıma yeterim her durumda. Ama neden yapıyorum bunu?"

"Senin de bir şey yaptığını görmedik ki hiç," diye homurdandı Carton.

"Bunu politik olarak yapıyorum; prensip gereği yapıyorum. Bak bana! Ne çok yol aldım."

Umursamaz bir tavırla, "Evlilikle ilgili pek yol alamadın gerçi daha," dedi Carton; "ama vazgeçme sakın, devam et. Bana gelince, benim ıslah olmaz bir adam olduğumu anlamadın mı hâlâ sen?"

Bu soruyu hafif bir küçümsemeyle sormuştu.

"Islah olmaz bir adam bile olamazsın sen," dedi arkadaşı buna karşılık, hiç de teskin edici olmayan bir tonda.

"Benden hiçbir şey olmaz zaten," dedi Sydney Carton. "Kim bu hanımefendi?"

"Ama şimdi adını söylersem rahatsız olabilirsin Sydney," dedi Stryver, açıklamak üzere olduğu şeye gösterişli bir samimiyetle hazırlar gibiydi onu, "çünkü söylediklerinin yarısını bile kastetmediğini biliyorum, ama zaten öyle olsa da önemi yok. Böyle bir girizgâh yaptım çünkü daha önce bu genç hanım hakkında onur kıncı sözler söylemiştin."

"Öyle mi?"

"Öyle; hem de burada."

Sydney Carton önce bardağındaki punca, sonra da halinden hoşnut arkadaşına baktı; ardından puncunu içip tekrar halinden hoşnut arkadaşına baktı.

"Bu genç hanımdan altın saçlı bebek olarak bahsetmiştin. Bu genç hanım Miss Manette. Eğer bir parça duyarlılık ve nezaket sahibi bir adam olsaydın Sydney, ondan bu şekilde bahsettiğin için sana gücenebilirdim ama değilsin. Böyle bir şeyden nasiplenmemişsin hiç; bu yüzden söylediklerin göz zevki olmayan birinin yaptığım bir tablo ya da müzik kulağı olmayan birinin yaptığım bir beste hakkında fikir beyan etmesinden daha fazla sıkmıyor canımı."

Sydney Carton içkisinden koca bir yudum aldı; sonra arkadaşına bakarak ağzına kadar dolu olan kadehi kafasına dikti.

"Artık her şeyi biliyorsun Syd," dedi Mr. Stryver. "Parada pulda gözüm yok. Muhteşem bir yaratık o ve ben de mutlu olmaya karar verdim; bence mutlu olmayı başarabilirim. Şu halimle büe oldukça varlıklı, hızla yükselen ve pek çok üstünlüğü olan bir adamım ben. Çok büyük bir şans bu onun için, ama yani o da bu şansa layık tabii. Şaşırdın mı yoksa?"

Hâlâ punç içmekle meşgul olan Carton ters ters, "Neden şaşırayım ki?" dedi.

"Onaylıyorsun yani."

Hâlâ punç içen Carton gene ters ters, "Neden onaylamayayım ki?" diye cevap verdi.

"Pekala!" dedi Stryver, "Tahminimden daha kolay atlattın ve^ sandığım kadar çıkarcı yaklaşmadın ama tabii eski dostunun istediğini elde etme konusunda ne kadar azimli olduğunu gayet iyi biliyorsun. Evet Sydney, hep aynı olan bu hayat şeklinden bıktım artık; bir adamın istediğinde gidebileceği (istemediğinde kaçabileceği) bir yuvası olmasının çok hoş bir şey olduğunu düşünüyorum ve bana öyle geliyor ki, Miss Manette her halükârda iyi bir eş olup bana itibar kazandıracaktır. Kararımı böyle verdim işte. Şimdi Sydney, koca çocuk, senin şu "vaziyetinle" ilgili söylemek istediklerim var. Biliyorsun ki kötü bir yoldasın dostum; gerçekten kötü yoldasın. Paranın kıymetini bilmiyorsun, kendini çok zorluyorsun, bir gün kalkamayacaksın yerinden, hasta düşeceksin ve beş parasız kalacaksın; sana bakacak bir hanım düşünsen iyi olur."

Hali vakti yerinde bir patron gibi konuşması, onu olduğundan iki kat daha büyük ve dört kat daha sevimsiz gösteriyordu.

Stryver, "Şimdi sana tavsiyem," diye sürdürdü konuşmasını, "gözünü açıp etrafına bakman. Ben gözümü açtım ve yolumu buldum; sen de gözünü aç, yolunu bul. Evlen. Sana bakacak birini bul. Kadınların arasında sıkılsan da, onları anlamasan, incelikten yoksun olsan da önemli değil. Sen bul birini. Parası pulu az olsa da –belki bir evi ya da pansiyonu olabilir– saygıdeğer bir hanım olsun ve evlen onunla, kurtar kendini. Sana gereken bu. İyi düşün bunu Sydney."

"Düşüneceğim," dedi Sydney.

İki Şehrin HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin