XXXVI. Zafer

213 12 7
                                    

Beş yargıç, bir savcı ve kararlı bir jüriden oluşan korkunç mahkeme kurulu her gün toplanıyordu. Listeleri her akşam çeşitli hapishanelere yollanır ve bunlar oralardaki gardiyanlar tarafından mahkûmlara okunurdu. "İçeridekiler, yaklaşın da akşam gazetesini dinleyin!" pek çok gardiyanın yaptığı bir espriydi.

"Charles Evremonde, yani Darnay!"

Böylece akşam gazetesi faslı, La Force'da başladı nihayet.

İsmi okunan kişiler, ölümü bekleyen mahkûmlara ayrılan yere geçerlerdi. Charles Evremonde, yani Darnay, bunun ne demek olduğunu bilirdi; zira yüzlercesi böyle gitmişti daha önce.

İsimleri okumak için gözlük takmış olan şiş suratlı gardiyan, adını söylediği kişinin yerine geçtiğinden emin olmak için başını kaldırıp göz attıktan sonra yeniden listesine dönerek her isimde aynı işlemi tekrarladı. Listede yirmi üç isim vardı, ama sadece yirmi kişiden ses geldi, çünkü çağrılanlardan biri hücresinde ölüp unutulmuş, diğer ikisi de çoktan giyotinle öldürülüp unutulmuştu. Liste, Charles Darnay'in hapishaneye ilk geldiği gece diğer tutuklularla karşılaştığı kubbeli salonda okunuyordu. O mahkûmların hepsi katliamda yok edilmişti; Darnay'in geldiğinden beri yakınlaştığı ve sonra ayrıldığı herkes darağacında ölmüştü.

Birbirlerine söyledikleri aceleci veda sözleri ve iyi dileklerin ardından çabucak ayrıldılar. Her gün yaşanan bir olaydı bu, sonra da La Force topluluğu, o günün akşamına, verilen kayıplar için düzenlenecek oyunlar, bir de küçük konser için hazırlıklara daldı. Parmaklıkların önünde toplaşıp ağlaştılar; ama akşamki eğlence için giden yirmi kişinin yerini doldurmak gerekiyordu ve kapıların kilitlenme saatine az kalmıştı; ortak odalarla koridorlar gece boyu gözcülük etsin diye koca köpeklere devredilirdi. Mahkûmlar duyarsız ya da duygusuz değillerdi; o zamanın gerektirdiği şekilde davranıyorlardı sadece. Aynı şekilde, ince bir farkla da olsa, bir tür coşkunluk ya da sarhoşluk hali, hiç şüphe yok ki, içlerinden bazılarına giyotine giderken gereksiz bir cesaret veriyordu ve bundan dolayı ölmek yalnızca övünülecek bir şey değil, aynı zamanda halkın kudurmuş zihninden yayılan feci bir enfeksiyon gibiydi. Veba zamanı bazılarının bu hastalığa içten içe duyduğu yakalanma isteği gibi –acayip bir şekilde bundan ölmek istiyorlardı. Aslında hepimizin içinde saklı olan ve ortaya çıkmak için belli şartlar bekleyen bu tür tuhaflıklar vardır.

Conciergerie'ye giden yol kısa ve karanlıktı; haşarat dolu hücrelerinde geçen gece ise uzun ve soğuk. Ertesi gün Charles Darnay'in adı okunmadan önce on beş mahkûm yargılandı. Hepsi de suçlu bulundu ve bunların duruşması bir buçuk saat sürdü.

Bir süre sonra, "Adı Darnay olarak geçen Charles Evremonde," diyerek onu kürsüye çağırdılar.

Jüri üyeleri tüylü şapkalarla oturuyorlardı; ama diğer pek çok kişide kaba kırmızı şapkalar ve üç renkli rozetler vardı. Charles Darnay jüriye ve gürültücü kalabalığa baktığında her şeyin tersine dönmüş olduğunu ve canilerin dürüst insanları yargıladığını düşündü belki de. Şehrin en aşağı, en zalim ve en alçak kesimi, hiç de aşağı ve alçak olmayan sayılarıyla salonun ruhunu yönlendiriyordu; bağıra çağıra fikif beyan ediyor, alkışlıyor, karşı çıkıyor, tahmin yürütüyor ve jüriye bir çırpıda karar verdirtiyorlardı. Erkeklerin büyük bir kısmında çeşit çeşit silah vardı; kadınların ise kimi bıçak, kimi hançer taşıyordu ve bazıları yemek yiyip bir şeyler içerek duruşmayı takip ederken, pek çoğu da örgü örüyordu. Örgü örenlerin arasında elindeki örgünün yanı sıra, koltuğunun altına boş bir şiş sıkıştırmış bir kadın vardı. En ön sıradaydı, Charles'ın bariyere vardığı o ilk günden beri görmediği ama görür görmez tanıdığı Defarge'ın yanında. Kadının birkaç defa adamın kulağına bir şeyler fısıldadığını gördü ve onun karısı olduğunu düşündü; ama bu ikisine bakarken asıl dikkatini çeken şey, kendisine bu kadar yakın durmalarına rağmen orıa hiç bakmamalarıydı. Sanki inatçı bir kararlılıkla bir şey bekliyor gibiydiler ve gözlerini jürinin üzerinden bir an için bile ayırmıyorlardı. Başkanın önünde, üzerinde her zamanki sade kıyafetiyle, Doktor Manette oturuyordu. Mahkûmun görebildiği kadarıyla, kaba carmagnole kıyafetlerine bürünmeyip üzerlerinde her zamanki kıyafetler olan ve mahkemeyle hiçbir bağlantısı olmayan bir kendisi bir de Mr. Lorry vardı.

İki Şehrin HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin