XXI. Örgü

397 13 0
                                    

Mösyö Defarge'ın şarap dükkânında içkiye her zamankinden erken başlanmıştı. Daha sabahın altısında, parmaklıklı pencerelerden içeriyi gözetleyen solgun yüzler, içerideki şarap kadehlerinin üzerine eğilmiş diğer yüzleri gördüler. Mösyö Defarge en iyi zamanlarda bile hep suyla seyreltilmiş şarap satardı, ama bu sıralar sattığı iyice seyreltilmiş bir şaraptı. Ekşi bir şaraptı, dahası etrafını da ekşitiyordu, çünkü bunu içenlerin ruh halini etkiliyor, onları hüzünlendiriyordu. Mösyö Defarge'ın sıkılmış üzümlerinden sıçrayan Baküs şenliğindeki neşeli alevler değil, karanlıkta için için yanan bir ateşti ve üzümlerin posasında gizliydi.

Mösyö Defarge'ın yerinde art arda üç gündür erken içilmeye başlanıyordu. Bu durum pazartesi başlamıştı ve bugün çarşambaydı. Aslında insanlar içmekten çok kara kara düşünüyorlardı; pek çoğunun cebinde hesabı ödeyecek beş parası yoktu, gene de dükkân açılır açılmaz içeri sıvışır, konuşmaları dinler, kendi aralarında fısır fısır konuşurlardı. Bütün dertleri ne olup bittiğini öğrenmekti ama sanki dükkândaki bütün şarap fıçılarını satın alabilirmiş gibi bir tavırla masa masa, köşe köşe dolaşarak, açgözlerle şarap yerine konuşmaları yudumlarlardı.

Bu alışılmadık kalabalığa rağmen, şarap dükkânının sahibi ortalıkta görünmüyordu. Eksikliği hissedildiğinden değil; kapıdan girenlerin ona bakındığı, onu sorduğu yoktu ve hiç kimse neden sadece –önünde içinden çıktıkları yırtık pırtık ceplerin sahipleri kadar bozulmuş, örselenmiş ve yıpranmış paraların olduğu bir kâse ile oturmuş şarabın dağıtılmasını idare eden– Madam Defarge'ın orada olduğuna kafa yormuyordu.

Kralın sarayından mahkûmların zindanına kadar, her yere dağılmış olan casuslar, bu şarap dükkânına baktıklarında herhalde askıya alınmış bir merakla genel bir dalgınlık gözlemişlerdir. Kâğıt oynayanlar durgunlaşmış, domino oynayanlar derin düşüncelere dalmış bir halde taşlardan kuleler yapıyor, şarap içenler dökülen şarap damlalarıyla masalarına şekiller çiziyor, Madam Defarge ise kürdanıyla örgüsünün kolundaki desenlerle uğraşırken ara ara bir şey görmüş ya da duymuş gibi uzaklara dalıyordu.

St. Antoine'ın bu şarabi hali öğlene kadar devam etti. Bu caddelerin ve onların sallanan lambalarının altından toz toprak içinde iki adam geçtiğinde güneş tam tepedeydi. Biri Mösyö Defarge, diğeri ise mavi şapkalı yol işçisiydi. Baştan ayağa toza bulanmış ve susuzluktan yanmış bir halde şarap dükkânına daldılar. Gelişleri St. Antoine'ın kalbini bir ateş gibi yakmış, yürürken her yana yayılarak kapı ve pencerelerdeki insanların yüzlerini alev alev tutuşturup titreştirmişti. Yine de kimse peşlerine düşmemişti ve şarap dükkânına girdiklerinde kimse tek kelime etmedi onlara ama bütün gözler onlara çevrildi.

"Selam beyler!" dedi Mösyö Defarge.

Bu sanki ahalinin dilini çözmek için verilmiş bir işaretti. Karşılığında açılıp hepsi bir ağızdan, "Selam!" dediler.

"Hava çok kötü beyler!" dedi Defarge, başını iki yana sallayarak.

Bunun üzerine herkes yanındakine baktı, sonra gözlerini yere indirip sessizce oturdular. Ama içlerinden biri ayağa kalkıp dışarı çıkmıştı.

Defarge yüksek sesle, "Hanım," diye seslendi Madam Defarge'a: "Bak, Jacques adlı bu iyi yürekli yol işçisiyle bir dolu yere seyahat ettim. Paris'ten bir buçuk günlük uzaklıktaki bir yerde –tesadüfen– tanıştım onunla. Adı Jacques, bu yol işçisi iyi bir çocuk. Ona bir içki ver hanım!"

İki Şehrin HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin