XL. Gölgenin Cismi

303 13 15
                                    

Ben, Alexandre Manette, Beauvais doğumlu, Paris'te yaşamış talihsiz doktor, bu hüzünlü yazıyı 1767 yılının son ayında Bastille'deki kasvetli hücremde yazıyorum. Bu yazıyı çalınmış aralıklarla, çok zor şartlar altında yazıyorum. Bunu saklamak için ağır ağır, bin bir güçlükle çalışarak bacanın duvarına bir yer hazırladım. Ben ve acılarım bir gün toprak olduğunda bir merhametli el bunu bulur belki.

Bu sözcükleri, on yıllık tutukluluğumun son ayında, bin bir güçlükle, bacadan kazıdığım is ve kömür tozlarını kanla karıştırarak ve buna paslı bir demir ucu batırarak yazıyorum. Artık içimde bir ümit kalmadı. Son zamanlarda baş gösteren belirtilerden anlıyorum ki, akıl sağlığımı kaybetmem yakındır, ama yemin ederim ki şu anda aklım tam manasıyla yerinde –hafızam sağlam, ayrıntılar dahi canlı zihnimde– ve bu kayıtlı son sözlerimin hepsinin hesabını insanlığa da, kıyamet günü Tanrı'ya da vermeye hazırım.

1757 senesinin Aralık ayının üçüncü haftası (sanırım ayın yirmi ikisiydi), mehtaplı ve bulutlu bir gecede, dondurucu havada temiz hava almak için Seine Nehri'nin kıyısındaki ve Tıp Fakültesi'nin sokağındaki evime bir saat uzaklıktaki tenha bir rıhtımda yürüyüşe çıkmıştım ki, arkamdan hızla yaklaşan bir araba sesi duydum. Beni ezmesin diye ona yol vermek için kenara çekildiğimde arabanın penceresinden bir baş uzanıp sürücüye durmasını söyledi.

Sürücü atının dizginlerine asılmayı başardığı anda araba durdu ve aynı kişi bana adımla seslendi. Ben de karşılık verdim. Araba benden biraz daha ileride durmuştu, bu yüzden ben yanlarına varıncaya dek iki beyefendi arabanın kapısını açıp aşağı inmişti bile. İkisinin de, sanki bir şeylerden gizlenir gibi, pelerinlere sarınmış olduklarını fark ettim. Bir de arabanın kapısının yanında yan yana durduklarında, ikisinin de benim yaşlarda, belki biraz daha genç olduklarını ve boy, pos, tavır, ses ve (görebildiğim kadarıyla) yüz açısından birbirlerine çok benzediklerini gördüm.

"Siz Doktor Manette misiniz?" dedi biri.

"Evet benim."

"Beauvais'li Doktor Manette değil mi?" dedi öbürü; "hani aslen cerrah olan ve son birkaç senedir Paris'te namı yürüyen genç Doktor Manette ?"

"Beyler," dedim, "evet. hakkında çok zarif bir şekilde konuştuğunuz Doktor Manette'im ben."

"Önce evinize gittik," dedi ilki, "ama ne yazık ki sizi orada bulamadık; bize sizin bu yana doğru yürümüş olabileceğinizi söylediler ve biz de belki sizi yakalarız diye buraya geldik. Şimdi arabaya biner misiniz lütfen?"

İkisinin de buyurgan bir hali vardı ve bunları söylerken beni arabanın kapısıyla kendi aralarına alabilmek için harekete geçtiler. Silahlıydılar. Ben değildim.

"Beyler," dedim, "affedersiniz ama ben genelde hangi şahsın yardımıma ihtiyaç duyarak beni onurlandırdığını ve hastanın ne gibi bir rahatsızlığı olduğunu önceden bilmek isterim."

Karşılık ikinci konuşandan geldi. "Doktor, sizin hastalarınız daima seçkin kişiler. Hastalığın ne olduğuna gelince, maharetinize olan güvenimize dayanarak biliyoruz ki, hastayı görünce bizim size anlatabileceğimizden çok daha iyi bir şekilde anlayacaksınız siz bunu. Bu kadar bilgi yeter. Şimdi lütfen arabaya biner misiniz?"

Boyun eğmekten başka çare yoktu; sessizce arabaya bindim. Arkamdan ikisi de bindiler –son binen merdiveni kaldırdıktan sonra arabaya sıçramıştı. Araba dönüş yaptı ve geldiği gibi hızla yol aldı.

Bunu olduğu gibi yazıyorum. Bu konuşmanın kelimesi kelimesine aynı olduğundan şüphem yok. Zihnimin olaydan uzaklaşmasına mahal vermeden, her şeyi aynen aktarıyorum. Şimdi bu kısmın sonuna işaret koyup yazmaya ara vereceğim ve bu kağıdı gizli yerine kaldıracağım. ****

İki Şehrin HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin