•Ailemizi birlikte büyütelim!
Keyifli okumalar Fani'lerim.
💙——-
Bir kez daha ben söylemeden çağırılan ismim, bu kez küçük bir toz zerresi kadar şaşırtmamış ya da heyecanlandırmamıştı beni. Korkmamıştım da. Ki zaten korkacak olmam, yapacağım en aptalca şeylerden biri olurdu. Işığın vurduğu bakır renk saçları arasından gelen beyazlık, yüzünü daha da ortaya çıkardı. Yeşil gözleri, yüzündeki çillerle sıkı bir uyuma geçmişti. Kısa süreli de olsa, onu incelediğimi fark ettiğinde bir kaşını eğip ifadesine ima yükledi.
"Artık böyle şeylere şaşırmıyorum," dedim. Sıkı bir nefes alırken ellerimi iki yana hafifçe kaldırdım. "Artık hiçbir şey bana sihirli gelmiyor."
"Gelmesin zaten," diye söylendi. "Artık bu şeyleri bir kenara koyup yoluna bakmalısın." Sözleri arasında yanıma kadar gelip tam karşımda dikildi. "Diğerlerinin aksine sana çok fazla zaman tanındı. Farkında değilsin Açelya."
"Ne demek istiyorsun?" diye sorduktan sonra halamın, odasına doğru yol aldığı kapıya baktım. Eminim ki geldiğinde Esme adındaki meleği göremeyecek ve beni deli sanan bir başka isim olacaktı.
Melek, elini yanağıma değdirirken, sanki parmak uçlarından bir şey enjekte etmişti bana. Öylesine nazik dokunuşu vardı ki... Biraz daha devam etse yağmurlu bir günde anne koynunda huzurla uykuya düşen çocuklar gibi hissedecektim neredeyse. "Basit olmadığını biliyorum. Ama sen de çok ağırdan gidiyorsun. Artık bir şeyler yapmalısın. Artık hareket etmelisin."
"Ama nereden başlayacağımı bilmiyorum..." Konuşmamın yarısındayken boğazımda bir şey hissettim. İnsanların adına çaresizlik dediği bu yumruya ben parlayan gözlerle bakıyordum artık. Eğer onu oradan atabilirsem, beni durduran her şeyden kurtulacaktım. Harekete hazır olduğumu hissetsem de aradığım bir destek eli vardı. On ay önce kendi ellerimle yok ettiğim bu duyguya, şimdi neredeyse oksijenden bile daha fazla muhtaçtım. "Nereden başlamalıyım?"
Elini çekip, tablonun yanına birkaç adım ilerledikten sonra durdu. Aynı şekil ben de oraya gittim. Yin Yang'ı izleyen gözlerine pür dikkat kesilmiş bakarken, dudak ucunu yukarıya kaldırdı. "Karanlığın içinde aydınlık... Aydınlığın içinde karanlık... Bu simgeyi asla ama asla unutma." Bakışlarıma karşılık vererek bana döndü. "Eve gitmelisin. O duvarlardan daha fazla kaçamazsın."
"Oradan geçemem... Sanki... Sank-"
"Sanki mezarın." Diğer tarafa yatırdı başını. "Sence sen, aydınlığın içindeki karanlık mısın yoksa karanlığın içindeki aydınlık mı?"
"Ne?"
"Siyah mısın, beyaz mı?" Sorusu oldukça farklı gelse bile hoşuma da gitmişti. Kararlı gözükse bile sesindeki şefkat beni huzura çekiyordu. Vücudumda karıncaların gezdiğini hisseder gibi oluyordum.
"Hangi açıdan?"
Sorum karşısında yüzündeki ifadesini silip, oldukça memnun ve kararlı bir şekilde daha da yaklaştı. "İşte sorman gereken soru da buydu."
"Cevabı?"
"Sen Yin Yang'ın kendisisin. Tüm insanlar Yin Yang'ın kendisidir. Hangi tarafı kendine kıyafet olarak seçersen seç, ya bir beyazın ya da siyahın olur."
"Bunun görevimle ne alakası var?" Kontrolsüzce yakınan sesim onu güldürürken yanımdan uzaklaşıp koltuklardan birine oturdu.
"İlk zamanlar beyazdın. Ama siyaha gebeydin. Daha sonra o nokta büyüdü, beyazı hapsetti. Yaktı. Ve yandı. Yeniden doğdu." Bir süre kapattığı gözlerini usulca açarken, bakışlarını karşısındaki koltuktan ayırmadı. "Buraya gelene kadar, evi korumak zorundayım. Daha sonra sana yardım etmek için yine burada olacağım. Tüm bunların olması için gitmek zorundasın. Daha fazla kaçamazsın Açelya." Bana döndü. "Savaş kapıya geldi..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EBYAZ
FantasyYİN YANG SERİSİ | II Bir yok oluş. Bir yeniden doğuş. Yapılan hatalarla süregelen bir uyanış. "Hayatımı şekillendiren meleği bir vesvese çakmağında yaktım. Bana dünyamı geri vereni, gözümü kırpmadan öldürdüm. Emanetiydim, emanetini ateşe verdim. Um...