•Ailemizi birlikte büyütelim!
Satırlarıma hoş geldiniz Fâniler'im.
Okumaya geçmeden önce dikkatinizi çekti mi bilmem, size bir şey söylemek istiyorum:Bölüm başı bin tıklanmayı geçmemize rağmen emek karşılığına gelen oy ve yorumlar çok az.
Lütfen oy verip, yorum yapın.
Beni anlayacağınızı bilerek,
keyifli okumalar.Sizleri seviyorum.
💙——-
"Ne?" diye sordu, ona yeniden dönerken. Bakışlardan gelen ifade bir an bile değişmezken çektiği dikkatini herhangi bir noktaya yöneltip, bal rengi gözlerini iyice kıstı. Beynini içindeki tüm düşünceler bir selin peşine takılıp, kendilerinin cellatı olduğunda, perde arkasında kasetini saran anıları, Araf Bekçisi'nin sözlerini dinlettirdi kulaklarına. "Söylenenlere göre bu kişi, her iki tarafın da kanını taşıyor. Melek ve Şeytan..." Bakışları meleği yeniden bulduğunda solgunlaşan dudakları yavaşça yukarıya kıvrıldı. Kısa bir kahkaha sahne aldıktan hemen sonra yerini adımlara bıraktı. "Hani, nerede o?" dedi ihtimallere inanmayarak. "Melezin nerede?"
"Sen de kurallara uysaydın şeytan değil, melek olurdun." Derin bir nefes alan Erelim, sözlerine her zamankinden daha çok dikkat ederek devam etti. "Bunu sana söylediğim zamanı hatırlıyor musun?"
Göğsünü şişirmeden hemen önce çenesini kastı. Kendisine yönelen soruyu es geçerken, "Melezin nerede?"diye ısrar etti. Bir türlü inanamıyordu olduğu duruma. İnanmak da istemiyordu. Geçmişindeki her şeyi alt üst edecek bu kimlik değişikliği, onu bambaşka boyutlara iletebilirdi. İçten içe korkuyordu. "Melek..." diye söylendi sessizce.
"Burada," şeklinde yanıtladı onu, Erelim. "Her şeyi anladığı halde, hâlâ daha kendisini aramakla meşgul." Öylesine sakindi ki... Bu, onun için bile fazlaydı. Duruşunun altındaki tedirginliğin kokusunu alıyordu evren ve bu koku aynı dokularla Ebyaz'a da ulaşıyordu.
İki yanda hafifçe kaldırdığı ellerini indirirken yanağındaki gamzeye mektup çalarcasına alayla güldü. Adımları, onu daha da yaklaştırdığında kaldırdığı kaşlarını yavaşça indirip, soldurdu gülümsemesini. "Benimle dalga mı geçiyorsun?" diye konuştu. Çehresini kırıştırmadan hemen önce son bir gülüş sergilerken havada asılı kalan bulutlardan bile gelen sesin idamını gerçekleştirmek istedi. Bulunduğu şu anki durum kolay değildi ve beyninin içindeki her bir alaycı çocuğu, çığlıklar eşliğinde koşarken verdiler son nefeslerini. "Biz, seninle düşmandık melek. Daha birkaç ay öncesine kadar birbirimizin yüzünü bile görmek istemiyorduk. Sen neyden bahsediyorsun?"
Erelim, dikkatle dinlediği gencin sözlerinin bitmesini sabırla bekledikten sonra geniş omuzlarını harekete geçiren derin bir nefes aldı. "Doğru," diye başladı, ona geçen söz hakkını elinde tutarak. "Birkaç ay öncesine kadar, karanlık tarafını bile isteye seçen bir Sekhmet'tin. Gerçek kimliğini sana söyleyeceğim ilk dakika; bunu felaketler için, kullanabilecek bir ölüm makinasıydın. Ve beyazlığından ümidimi kesmeye başladığım melezimdin." Sözleri, Aras'ın çehresini gittikçe kasarken küçük bir baş döngüsü enjekte edildi sanki. Terleyen bedeni onu üşütüyordu. "Kendimi çok sıktım. Geri çektim ama bunun diğer sebeplerinden birisi de yoğurulmamış hamuruna sert bir yumruk atabilecek tüm yaratılmışlar içindi. Melezimin hikayesini bilenlerin sınırlı sayıda olmasına rağmen, gerçek kimliğini bilen kimse yoktu. Sen, Araf'tan döndüğünde çok daha farklı bir enerjiyle geldin yanıma. Murmur'a baskın yaptığımızda gözlerimin içine bakarak seni söylemesi bile dehşete düşürdü beni."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EBYAZ
FantasyYİN YANG SERİSİ | II Bir yok oluş. Bir yeniden doğuş. Yapılan hatalarla süregelen bir uyanış. "Hayatımı şekillendiren meleği bir vesvese çakmağında yaktım. Bana dünyamı geri vereni, gözümü kırpmadan öldürdüm. Emanetiydim, emanetini ateşe verdim. Um...