•Ailemizi birlikte büyütelim.
Keyifli okumalar Fâniler'im!
Yorumlarınızı yazmayı unutmayın.
BÖLÜM SINIRI: 175 OY
———-
Yaşlı evin yenilenen duvarları, melekten yükselen hiddetli sesle sarsıldı. Öylesine uzun zaman geçmişti ki hüznün katili olacak güzel sözleri duymayalı... Krem renkli duvar kağıtlarına ahenk gelmişti.
Baş Melek, gözcülerin Gök Perde'ye çıkışını emrettikten hemen sonra üzerindeki pelerini yok edip, fâni kıyafetlerle durdu. Çevresindeki ifadenin kaleme döktüklerinden de anlaşılacağı üzere, diğerlerinin bilmediği güzel bir şeyler vardı. Melez'inden çektiği bakışları diğerlerine yönlendirirken beden diliyle oturmalarını istedi. Aras'ın hemen yanındaki tekli koltuğa geçen Açelya, heyecanına rağmen acı çeken Melez'le birlikte yandığını hissediyordu. Uriel, diğer tekli kotluğa geçerken içinde filizlenmiş ve hızla boy gösteren umutlarını durmadan sulayarak ayakta dikilen dostuna baktı yeniden.
"Biraz önce bahsettiğin şeyi, daha geniş bir şekilde anlatacak mısın?" diye konuştu Uriel. Kendisiyle ilgili söylenilen sözleri aldırmıyordu bile. Sadece Ebyaz'ı düşünüyordu. Köklerinde iblis kanatı olan sırtından uzanan parçaları düşündü. Koparılmasına rağmen özü karanlık olan kanatlar, şimdi beyazlıkla yer değişecekti ve bunu merak ediyordu.
Omuz silkti melek. Koltukta uzanan gence baktıktan sonra yeniden döndü ona. "Sen, Yüksek Konsey'e geldin. Aras, ekilen yeni kanatlarının bedenine adaptasyon sağlamasıyla baş başa."
"Onu söylemiyorum," dedi. Gözleri önünden geçen onlarca acı hatıra üzerine beyaz bir örtü serdikten sonra Aras'a, ardından Açelya'ya baktı. "Sırtında iblis kanadının kökleri var. Onların silinmesi ve yenilerinin gelmesi? Ya dayanamazsa?"
Derin bir nefesi sessizce içine çekti Yekta. Birbirlerine mıhladığı dudakları, düşündüğünü belli ediyordu. Gün başlangıcından bu yana tarifsiz duygular arasında dönüş duran Açelya, sabırla bekledi gelen sorunun cevabını. Aras'ın şu anda terler içinde yüz üstü yatması bile oldukça acıtıyordu canını. Neden böyle hissettiğini anlamlandıramasa da garip bir şekilde, onun en ufak bir acıyı çekmesini istemiyordu. Erelim, ciddi duruşunu ani bir tebessümle bozduğunda, baktığı noktadan çektiği gözlerini, kızıl kıza döndürdü. "Dayanacak," dedi şefkatle. "Melez oluşuna nasıl dayandıysa buna da dayanabilir. Araf'a defalarca geçip, ayrılmaya, bir Agimod tarafından yaralanmaya ve en önemlisi; vicdanının sızlamasına nasıl dayandıysa buna da dayanır."
"Melez..." dedi kız. "Aras, senin melezin." Dikkatli bakan gözleri yavaşça zemine indi. Sanki, beyninin içindeki bazı şeyler tamamiyle değişmişti. Ya da bazı şeylerden kurtulduğu için duygusallığı yedek plana alıp, olması gereken şeylerle düşünüyordu. "Melek ve şeytan, tüm bu olanların kaynağı içinde barındırdığı beyazlık, değil mi? Büyükannemin mektupta bahsettiği ama ortaya sermediği için, daha da karanlığa gömülmesine rağmen silemediği yanı."
"Aynen öyle," diye cevap verdi. "Ebyaz, bir melek ve şeytanın oğlu. Bu sebeple akraba kısmı, ihanet suçlamasıyla ailesini yok etti. Sadece Aras kaldı ve babası onu bana emanet etti. Yüz yıllarca sakladım. Kendi özünü, kendisinin bulmasını bekledim. Bu soğuk savaş çıktığında, güvendiğim en yakın kişiyle onu yer yüzüne yollattım."
"Uriel biliyordu. Bu yüzden, zıt kutuplar da olsanız sadece çekişmeyle geçti günleriniz, değil mi? Ona zoraki bir kabullendirme yapmadınız ama tamamen siyahta kalmasını da istemediniz. Ölümle cezalandırılması... Ölüm yerine kanatlarının alınması. Ve daha birçok şey..." Aralık kalan dudaklarıyla bir müddet daha düşündüğünde devam etti. "Cesaret Meleği'sin. O gün, o evde Aras'ı yaka paça döverken bile, gerçek gücünü tam anlamda kullanmadın. Melek ve şeytan tabiatında bir bulmacanın içindeydi ve en sonunda buldu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EBYAZ
FantasyYİN YANG SERİSİ | II Bir yok oluş. Bir yeniden doğuş. Yapılan hatalarla süregelen bir uyanış. "Hayatımı şekillendiren meleği bir vesvese çakmağında yaktım. Bana dünyamı geri vereni, gözümü kırpmadan öldürdüm. Emanetiydim, emanetini ateşe verdim. Um...