17. Bölüm - Savaş Başladı

1.9K 367 166
                                    

•Ailemizi birlikte büyütelim!

Satır arası yorum yapıp, oy vermeyi unutmayın.

Sizi maviliyorum. Keyifli okumalar...

———-

Gökyüzü, ışıkları koca bir delik gibi yutarken fırtınaya hazırlıyordu kendisini. Kar taneleri yerine toprağın kokusunu cihana yayan koca damlalar, teker teker bilinmezliğe akarken sessizlik vardı. Oğuzhan ve Aras, geldikleri evde arayış içine geçmiş, bir hırsızın cevher arayışı gibi her yeri dağıtmışlardı neredeyse. En sonunda, ele aldıkları bir iz, karşılarına çıkardığı perdeyle birlikte rahat bir nefesle durulup, birbirlerine baktılar.

"Sence ne olabilir?" diye sordu Oğuzhan. Aradıkları şeyi odasındaki duvarın hemen arkasında olduğunu bilmekten çok hissetmeye başlamıştı.

"Blaef'in bir tedbiri," diye konuştu Ebyaz. Genç adamın gözlerine kısık gözleriyle bakarken alayla sırıttı. "Zeki birisiymiş. Melek mührüyle duvarın içine bir oda yapmış, besbelli."

Oğuzhan, bakışlarını toplayıp, düz duvara baktı. Blaef ile uzun zamanlar geçirmesine rağmen, onu tanımaya hâlâ daha aç olduğunu hissediyordu. Kalbi küçük bir zelzelede enkaz oldu. Parmak uçlarını krem rengi düzlüğe değdirdiğinde daha önce hiç yaşamadığı perdelenme, suya dokunulur gibi kendini belli ettiğinde bir kez daha hayranlıkla takip etti olan biteni. Elini, bilek hizasına kadar duvarın içine geçirirken aralık dudaklarını kapatıp, hafifçe kıstı gözlerini. Kontrol altına aldığı nefesi ona kolaylık sağlarken geri çekildi. "Sen neden giremiyorsun ki?" diye sordu Aras'a dönmeden önce.

"Söyledim ya," diye konuştu ilk olarak. "Melek mührü. Sadece meleklerin girebileceği bir yer. Ve tabii siz, Fâni Nabiz'lerin."

"Ama sen artık, bir Ebyaz değil misin? Beyazsın."

"Öyleyim." Aras, gözlerini hiç kırpmadan bir noktaya bakarken ilk defa kendisinin bu halin kabul eden sözü dökülürken olayın farkına yeni varmışcasına garip bir huzura çekildiğini hissetti. "Ama kendimden ödün vermedim. Hırçın dalgalarım hâlâ daha benliğimde... Bu yüzden giremiyorum." Derin bir nefes aldıktan sonra duvara dokundurdu parmak uçlarını. Ne herhangi bir şey hissetmiş ne de sert yapıda bir yumuşama olmuştu. "Hadi," dedi ona dönerken. "Acele etmemiz gerekiyor fâni oğlan. Gir ve al şunu. Ben, burada seni bekliyorum." Sözleri, hareketleriyle onaylayan Oğuzhan, Ebyaz'ın gözlerine derinlemesine bakmasının ardından usulca salladı başını. Attığı adımlarla bir geçitten geçer gibi bedenini perdeye teslim etti daha sonra. Aras, her ne kadar belli etmese de duvarın diğer yanı için endişeliydi. Herhangi küçük bir terslikle beraber Oğuzhan'ın zarar görmesinin ihtimal düşüncesi, onu geriyor ve tetikte tutuyordu.

Adımları, bedenini odanın ortasına kadar taşıdığı daha ilk anda, kulağına ilişen sesi takip, etti sakince. Pencereye usulca çarpan damlalar, tok sesleri odanın her yerine saniyeler içinde dağıttı. Yeniden harekete geçtiğinde bu kez, açtığı camdan içeriye dolan yağmur tanelerine bedenini siper edip, kapadı gözlerini. Damlalar, üzerindeki kıyafetleri ıslatırken bir derin nefes daha aldı. Kapadığı gözleri altından masumca gülümserken zihnini tamamen boşaltmayı istedi. Hiç beklemediği bir anda hiç tahmin etmeyeceği şekilde onu yakalayan huzur, yağmur damlalarının alev gibi yanan bedeninde buharlaşmasıyla avucuna gelmişti.

Saniyeler birbirlerini kovalarken dakikalara kadar yol aldılar. Aras, hiçbir şekilde konumunu bir nebze olsun bozmazken bulutların sert çatışmasıyla doğan ani bir gürültü diken üstüne çekti onu. Hışımla açtı gözlerini. Yağmur hızını aniden arttırırken hemen arkasında duyduğu tıkırtıyla döndü. Gökyüzünden gelen bu ses, masum değildi. Olduğu mekanda duydukları gibi... Bedenini ufakça çarpan elektrik hissiyle beraber kulağına doluşan fısıltılarla güldü. "Misafirlerimiz varsa bana da ağırlamak düşer." Dudağı yana kıvrılırken kararttığı bal rengi gözleri, derisi altındaki cehennemi yuvalarına toplamış gibiydi.

EBYAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin