•Ailemizi birlikte büyütelim!
Satır arası yorum yapıp, oy vermeyi unutmayın.
Keyifli okumalar Fâniler'im.
Sizi seviyorum.💙———-
Soğuk bir sessizlik, kraliyetini kurduğu ortama inatla hükmetti. Polis ekipleri cinayetin yaşandığı evde son teşhislerini aldıktan sonra ellerindeki dosyaya karaladıkları birkaç yazıyla beraber, acılı insanları odanın bir köşesine çekilerek yalnız bıraktılar. Yüzlerindeki ifadeden de belli olacak ki, ölümlerle iç içe olan hayatları, duygularını da öldürmüştü. Ya da ifadelerini gizlemeyi herkesten daha iyi öğrenmişlerdi. Evdeki herkesin bağrı yanıktı. Oğuzhan'ın ailesi, apar topar şekilde işlerini bırakarak gelmiş, inanmak istemeyerek defalarca görmek istemişlerdi evlatlarının cansız bedenini. Her seferinde benzetme ihtimalini dile getirip, bir kez daha onlara gösterilen soluk beyaz tene boyanan oğullarıyla cihanı yardı haykırışları.
Olduğu yerde mum gibi oturan Açelya, ifadesi alındığından bu yana tek bir söz dahi söylemeden öylece bakıyordu boş duvara. Gözlerinden usulca süzülen yaşlar, kalbindeki feryadı dile getiren en sessiz haykırışlardı. İnanmak istemiyordu hâlâ... Meleğini gördüğü ilk gün, hoşlandığı adamı kaybetmişti. Bir acıdan kurtulurken diğer acıya bulanmıştı. Hatıraları bir türlü gitmek bilmiyordu gözlerinin önünden. Avucu içinden kayan elinin yere temas etmesiyle birlikte kapalı gözlerinden akan son yaş damlası, pembe hatıralara siyahı çalan son perde oluyordu her seferinde.
Salona aniden giriş yapan Özge; sessizliği, sessizliğiyle yararken ona çevrildi buruk bakışlar. Genç kız, şişik gözlerine rağmen herhangi bir ümit aramak için, diğer gözlere baktı. Duyduğu dakikadan itibaren hiçbir şey söylememişti kendisine. Ve en yakın dostunu görene kadar da bir şey söylemek istemiyordu. Oğuzhan'ın sessizce yanına kadar gelip, kulağının hemen yanında "Özge," diye fısıldayışını, her zaman yaptığı gibi yapacağını biliyordu. "Oğuzhan nerede?" dedi inancını zorlayarak. "Yine mi gizlendi, heh? Nerede o?" Her bedende gezdirdi gözlerini. Bakışları uzun zaman sonra ilk kez gördüğü meleğe kaydığında derin bir nefes alıp, hemen yanına gitti. "Umut, sen biliyorsundur. Nerede Oğuzhan? Sen gelmişken o nereye gitti?" Bir medet bekledi meleğin derin bakan gözlerinde. "Umut, nerede o?"
Melek, sessizce yutkunurken salona giriş yapan Ebyaz'a yöneltti bakışlarını. "Özge," dedi sakince. Söyleyeceği sözleri defalarca düşünse de söz konusu konuşmak olduğunda dili tutuluyordu adeta.
"Tibet Hoca, Açelya ile ikisinin bir iş için eve kadar gideceğini söylemişti bana. Döneceklerdi hemen," diye konuştu acı dolu gülümsemesiyle. Gözleri giderek yansa da hâlâ daha ümit fidanlarını ayırmıyordu yanan bağrının topraklarından. "Açelya..." diye tekrar etti, bir müddet sessiz kaldıktan sonra. Sırtını meleğe dönerken arkadaşını aradı gözleri. Genç kız, görüş açısını mavilerini ortaya çıkaran kızarık gözleriyle çıktığında yutkundu. Adımları kıza doğru ilerlediği sırada kolunu tutan el, kendisine çevirdi onu.
"Özge," dedi Ebyaz, şefkatle. Genç kız, hızlanan nefesini dudaklarını kapatarak susturmaya çalıştı. Aras, bir açıklamaya muhtaç hissetse de ona her zaman neşeyle bakan gözlerin, bu kez bin bir parçaya ayrılmış duygularla resmedildiğini görünce beyaz bayrak çıkardı sözleri. Aralık dudaklarını mıhlarken gözlerini bir an olsun ayırmadı kızdan.
"Hayır," dedi Özge. Bileğini tutan Aras'tan kurtulmaya çalışırken birkaç kez daha tekrar etti. "Olmaz, ölmüş olamaz..." Saniyelerce süren çırpınmasını bırakıp, pes etti artık; bedenindeki güç kesilmiş gibiydi. Genç adamın ailesi, kıza doğru ani bir şaşkınlıkla bakarken yaşadığı çaresiz yıkıma şahit olduklarında daha çok akıttılar yaşlarını. Aras, kızın bileğini bıraktığında ellerini sırtına yerleştirdikten hemen sonra kendine çekip, sıkıca sarıldı. Özge'nin ağlayışı arttıkça göğsünde hissettiği yaşlarla daha da parçalandı içi. "Oğuzhan..." Boğuk ses ortamdaki herkesi daha da kanattı. Aras, yaşaran gözlerini sıkıca yumup, açtığında kızın minik bedenine sardığı kollarını daha da sıkıladı. "Aras..." dedi kız, çatallaşmış ses tonuyla. Ebyaz, küçük bir kıpırtıyla onu dinlediğini belli ettiğinde devam etti. "Nasıl oldu?" Göz yaşlarını içine akıtırken çenesini sıktı genç kız. Saniyeler içinde yaşadığı ruh değişimi, bir şokun göbeğinde olduğunu belgeleriyle kanıtlıyordu adeta. "Birkaç saat önce beraberdik. Daha bu sabah, beni koruyacağını söylemişti..." Islak kirpikleri bir ok gibi batarken ikinci bir yaş seli, beyazların kırmızıya mahkum olduğu gözlerine vurgun yaptı. İki yanına düşük kollarını çelimsizce kaldırdığında ona sarılan Aras'a sıkıca karşılık verdi. Başını göğsünden kaldırıp, sıcak tenine temas edercesine omzuna koydu. Tuzlu damlalar, yanaklarından akıp, Ebyaz'ın tenine karışırken avuçlarını, sarıldığı bedenin üzerindeki kazakla doldurup, sıktı. Artık, herkes tamamen kabullenmişti olayı. Binlere ayrılan her bir parça, cehennemden özenle seçilen kor ateşle harmanlanmışçasına yakıyordu her canı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EBYAZ
FantasyYİN YANG SERİSİ | II Bir yok oluş. Bir yeniden doğuş. Yapılan hatalarla süregelen bir uyanış. "Hayatımı şekillendiren meleği bir vesvese çakmağında yaktım. Bana dünyamı geri vereni, gözümü kırpmadan öldürdüm. Emanetiydim, emanetini ateşe verdim. Um...