Üzerimde sadece hırkayla dışarı çıktığım için kendimi aptal gibi hissediyordum. Durakta dolmuş beklerken ellerimi birbirine sürterek kendimi ısıtmaya çabalıyordum. Mont giymemiştim çünkü neredeyse Eylül ayını yarılıyorduk ve ben yazın bitmediğine inanmak istiyordum.
Dolmuş durağında yanımda oturan çocuğa baktım benden en fazla iki üç yaş büyük olmalıydı. Kirli sakalı onu inanılmaz derecede seksi gösteriyodu ve en çok ilgi çeken tarafı gözleriydi, deniz mavisi gözlerini karşıya dikmiş öylece bakıyordu. Sanki hiç bişey hissetmiyormuş, hayatından bezmiş gibi bakıyordu. Dikkatim birden gözünün altındaki morluklara kaydı, günlerdir uyumuyor gibi gözüküyordu. Benim ona baktığımı fark etmiş olucak ki suratını birden bana çevirdi ve kaşlarını çattı. Bana dönünce dudağının sağ tarafında piercing olduğunu fark ettim. Şuana kadar gördüğüm piercingin en çok yakıştığı çocuktu. Yarım yamalak bir gülümsemeyle;
"Ben Damla" dedim.
Çocuk sanki hiç birşey dememişim gibi tekrar önüne döndü. Bu davranışına çok kırılmıştım. Hayır anlamıyorum tipimi mi beğenmedi. Neyse ne alt tarafı bir çocuktu işte.
Hava git gide soğuyordu ve yağmur yağmaya başlamıştı. Burnumun akmasından anladım ki kesin hasta olucaktım. Çantamda peçete ararken bütün çantayı boşaltmam gerekmişti. Ben o kadar ses çıkarırken yanımda ki çocuk bi kere kafasını çevirip bana bakmamıştı.
Hiç mi merak etmiyordu normal biri çoktan bakmış hatta ben çantayı toplamak için yanımdakine yardım bile etmiştim. Anladım ki yanımda ki çocuk normal değildi. Kafamda ki saçma düşüncelere kendi kendime güldüm. Çocuk kesin beni deli sanacaktı. Neredeyse bir saat sonra beklediğim dolmuş gelmişti ve ben yerimden kalkıp giderken yanımda ki çocuk;
"Aptal kız, bunu unuttun" derken elindeki anahtarlıkları salladı. Peçeteyi ararken çıkarmış olmalıydım. Bana aptal demesine çok sinirlenmiştim insan anahtarını dolmuş durağında düşürünce aptal olmuyordu.
"Anahtarımı dolmuş durağında düşürünce aptal olmuyorum" dedim.
"Ben üzerine mont giymediğin için aptal demiştim zaten küçük" dedi ve sırıttı. Tanrım dişleri o kadar mükemmel ki. Bineceğim dolmuşu kaçırmıştım ve sinirle yanımdaki taş varlığa dönüp;
"Bir ismim var Damla" dedim. Oda neyse ne dercesine omzunu silkti, tekrar dolmuş durağına yönelmeye başladı ve oturdu. Artık soğuktan dişlerim titriyordu. Yanımdaki çocuk sanki soğuk ona etki etmezcesine karşıyı izliyodu. Gerçi üstünde montu vardı.
Gözleri cidden mükkemeldi hani deniz mavisinin en açık tonu vardır ya denize girince altındaki taşları görebiliceğiniz kadar açık ve berrak bir mavi, işte onun gözlerinin rengi aynı o tona benziyodu. Gözlerinin altında halka halka morluklar vardı. Ben yine her zaman ki gibi ağzımı tutamayıp sorum;
"Gözlerinin altı neden mor?" O karşıya bakarak soğuk bir tonda;
"Seni ilgilendirmiyor" dedi. Bu kadar kaba olmak zorunda mıydı?
Lütfen yorumlarınızı ve beğenilerinizi eksik etmeyin. Teşekkürler
Bu arada, cesaret taklit edilemeyen tek şeydir. Bunu unutmayın ve cesaretli olun. ;)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
O'ndan Sonra (Tamamlandı)
Teen FictionHiç birşeyi umursamayan bir genç ve en ufak şeylerle bile mutlu olabilen bir kızın hikayesi... Günün birinde, hikayenin sonunda şeytan meleğe aşık olur fakat her son yeni bir başlangıçtır... Bu hikayeyi arkadaşım Ece Okçabollu ile birlikte yazıyoru...