Bölüm 20

12.8K 570 42
                                    

Tam kıyının yanında bulunan beş tane kanoya doğru ilerledik. İlk yarışta beş eş diğer yarışta da kalan diğer beş eş yarışacaktı.

Ben, Deniz ve benim için direk sarı kanoya koştum. Sarı rengi benim bikinim için Deniz'inde mayosu için tam uygundu. Büyük bir ihtimalle Deniz'in bu kano rengi umrunda değildi ama ben küçük şeyleri önemserdim.

İdil ve Mehmet kırmızı kanoyu aldılar. Mehmet'in, İdil'e bakışlarını fark ettiğimde kendimi gülmekten alı koyamadım. Mehmet'in bakışlarından İdil de kaçmak için hep başı önde duruyordu.

Anıl ve Gizem turuncu kanoya doğru yöneldiler. Anıl kanoyu göle doğru çekerken karın kaslarının belirginliği Gizem'in gülümsemesini sağlamıştı.
Zeynep'in geçen günden kalan korku duygusunun üstünde olduğu hala belli oluyordu. Tedirgin tedirgin yürüyordu. Berk'in de yüzünde anlatamadığım bir ifade vardı. Mutluluk ve korku arasında duruyordu. Beyaz renkli kanoyu aldılar ve yerlerine yerleştirler.

Ayşe kahverengi saçlarını başının tepesinde topuz yaptıktan sonra Can'nın kollarına koştu, ve kulağına bir şeyler fısıldadı ve mor kanoyu aldılar. Sanırım hoca eşleri seçtikten sonra hemen sevgili olmuşlardı.

Hepimiz aynı sıraya geldik, küreklerimizi hazırladık. Heyecanımız en üst seviyedeydi, en azından benim. Deniz, bizim kanomuzda arkada oturuyordu. Yüzünü göremiyordum ama nefes alışını duyabiliyordum. Sağıma baktığımda anında Berk ile göz göze geldim, hemen kafamı çevirdim. Deniz de fark etmiş olmalı ki;

"Nereye bakıyorsun sen!" diye Berk'e seslendi. İstemsizce gülümsedim.
Pınar hoca düdüğü çaldığı an kıyıdan diğer eşler, "Haydi! Bravo! Devam!" diye bağırışmalar geliyordu. Ben bütün gücümü sarf ediyordum ama pek bir işe yaramıyordum, bizi önde götüren Deniz di. En önde biz arkamızda Berk ve Zeynep onların arkasında da İdil ve Mehmet vardı. Anıl ve Gizem gitmeleri gereken kulvarın dışına çıkmışlardı ve gülmekten neredeyse göle düşeceklerdi. Ayşe ve Can ise en arkadan sanki romantik bir gezi yapar gibi geliyorlardı.

Berk ve Zeynep bize yetişmişti. İleride bulunan dubadan bir U dönüşü yapıp başladığımız yere geri dönücektik. Tam o dönüş sırasında bizi geçtiler. Deniz ve ben dubaya çarpmıştık. Berk ve Zeynep arayı hızla açıyorlardı. Deniz'e dönüp, "Eyvah, bizi geçtiler!" dedim. Bana sinirle bakıp:

"Cidden mi? Fark etmemişim!" dedi.
Hani bu çocuk hiç önemsemiyordu bu yarışları?

Kafamı tam öne doğru çeviriken:

"Hadi kazanalım şu aptal yarışı!" dedi. Dudağını bütün gücüyle ısırdı ve kürekleri güçlü kollarıyla çevirmeye başladı.

Berklere yetişmiştik. Onların en fazla bir metre arkalarındaydık. Deniz, bana;

"Hadi Damla!" diye seslendi. Bana da birden motivasyon geldi ve ben de kalan bütün gücümle kürekleri çevirmeye başladım. Ve biz kazamıştık. Son dakika da. Hemen kanodan indim ve zıplamaya başladım. Bizim kazandığımıza inanamıyordum. Deniz saçlarını havalı bir şekilde geriye doğru atarken sevincimden ona sarıldım. Deniz'e sarılıyordum bu her ne kadar normal bir şeymiş gibi gözüksede öyle değildi. Deniz'di bu hiçbir şeyi umursamayan çocuk. Göğüs kafeslerimiz birbirine değiyordu. Yorulmuş olmalıydı. Nefesinin sıcaklığını hissedebiliyordum. Ellerini belime yerleştirdi. Dokunduğu yer yanıyordu. Şuan herkesin bize baktığını hissedebiliyordum. Bana üzülüyorlardı, acıyorlardı belkide. Zeyneb'in başına gelenlerin benimde başıma geliceğini sanıyorlardı. Ben Deniz'e herkesden çok güveniyordum. O "asla" bana karşı böyle bir şey yapmaz diye düşünüyordum. Bu düşünceyle onun güçlü kollarından kendimi geri çektim. Herkes bize doğru gelip tebrik etmeye başladılar. Daha doğrusu beni kimse Deniz'in yanına yaklaşamıyordu. Korkuyorlardı. Pınar Hoca bizi tebrik ettikten sonra herkes çadırına doğru yürümeye başladı. Çadıra girdiğimde İdil burda değildi yemeğe kadar biraz uyumanına faydası olucağını düşündüm.

Berk' in ağzından;

Neredeyse herkes yemek için gölün kenarındaki tahtadan yapılmış masaya oturmuşlardı. Fakat İdil, Damla ve Deniz denen kendini bi bok sanan çocuk yoktu. Zeyneb'e bu kadar çok şey yapmış olmasına rağmen Damla'nın hala nasıl onun yanında durduğunu aklım ermiyordu. Onu herşeyden çok seviyordum ve üzülmesini asla istemiyordum. Neredeyse yemeğimizi yarılamışken karşıdan İdil ve Damla geliyordu. Damla'nın üzerinde beyaz kısa kollu düz bir t-shirt ve kısa bir kot şort vardı. Yanakları kırmızıydı ve gözleride küçülmüştü. Yeni uyanmış olmalıydı. Şuan o kadar tatlıydı ki saatlerce izlesem hala bakmaya doyamazdım. Yüzünde hiç makyaj yoktu. O kadar masum ve güzel gözüküyordu ki zaten makyaj yapmasına hiç gerek yoktu.

Yemeklerimizi bitirdikten sonra ateş yaktık ve daire oluşturucak şekilde oturduk. Yanımda gitarımı da getirmiştim. Neredeyse beş yıldır gitar çalıyordum. Herkes ateşin etrafına oturmuştu sağ yanımda takım arkadaşım Emre sol yanımda ise Damla oturuyordu. Hafif esen rüzgarda kokusunu o kadar net alabiliyordum ki, bebek gibi kokuyordu. Hep böyle kokardı, doğal kokusuydu ve mükemmeldi. Gitarı elime aldım ve Cem Adrian' nın Sen Benim şarkısını çalmaya başladım. Sesim çok iyi olmasa da güzel gitar çalardım. Şarkıyı söylerken hep Damlaya baktım karşısına bakıyordu. Deniz'e. Karşısında Deniz oturuyordu. Nerden çıkmıştı ki bu çocuk? Kafasını önüne eğmiş ellerine bakıyordu. Elleri yara bere içindeydi ve Zeynep'e yaptıklarından da anlayabildiğimiz gibi normal biri değildi. Damla' nın sevgisini hak etmiyordu. Damla'nın masumiyetini kullancaktı o yüzden iyi davranıyordu. Aynı Zeynep'e tecavüz ettiği gibi Damlaya tecavüz edicekti. Buna dayanamazdım, onun üzülmesine dayanamazdım. Damla benim olmalıydı. Ben onu yıllarca koşulsuz sevmiştim ve şimdi sorunlu bir çocuk gelip onu benden alamazdı. Deniz'in kafasını kaldırdığını gördüğüm anda şarkıyı yarıda kesip Damla'nın yüzünü kendime doğru çevirdim ve dudaklarına olabildiğince masum bir öpücük bıraktım. Yumuşacıktı. Damla'nın gözlerini baktım. Korkuyordu. Tanrım ben ne yapmıştım?

Dudağıma yediğim yumrukla kendime geldim kafamı kaldırdığımda bana vuran kişinin Deniz olduğunu gördüm. Hiç durmadan yüzüme geçiriyordu. İzin veriyordum çünkü hak etmiştim. Damlamı korkutmuştum. İçimden o kadar sövdüğüm Deniz'den bir farkım kalmamıştı. Ben bu değildim. Anıl hemen Deniz'i üstümden aldı. Gözlerim ağırlaşmıştı ve yavaş yavaş kapanıyordu. Kapanmadan önce gördüğüm tek şey Deniz' in peşinde koşan Damlaydı. Benim Damlam.

Yorum yapın. Teşekkürler.

O'ndan Sonra (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin