Bölüm 21

12.6K 554 29
                                    


Damla'nın ağızından;

"Ne halt işledin sen!" diye Deniz'in arkasından bağırdım  ona doğru koşarken. Bileğinden tuttum ve kendime çektim. O sırada güçsüz durumda olduğu için bana dönmek zorunda kaldı. Sinirli yüzüne baktım ve

"Ne halt ediyorsun? Hah?"
Bana;

" Kapa çenenini tamam mı?" dedi bağırarak.

  Kamp ateşinin bulunduğu yerden baya uzaktaydık ama onlarında duyduğuna emindim.

"Bak Damla seni sevmiyorum, benim peşimden gelme sadece Berk'in yavşaklığına tahamül edemediğim için iki üç tane suratına yumruk geçirdim. Büyütülücek bir şey değil. Git artık. " Çok fazla bağırmıştı. Ses tonundan dolayı gözlerim dolmuştu. Ama söylediği sözlerden etkilenmiştim.

"Yani beni sevmiyorsun."dedim.

"Tabiki sevmiyorum küçük! Sen ne sanıyosun ben kimseyi sevemem?" Dediğinde sanki kalbime bir bıçak saplandı gibi hissettim. Gözlerim doldu. Gözlerimdeki yaşlardan görüşüm bulanıklaşmıştı ve tek gördüğüm Deniz'in hızlı adımlarla uzaklaşmasıydı.

  Gözyaşları ile kamp ateşinin yapıldığı yere doğru yürüyordum. Gözlerim ağlamaktan kızarmış ve biraz şişmişti. Kesin bir kurbağaya benziyordum.

Kamp ateşinin olduğu yere geri döndüğüm de Berk elinde pamukla bana doğru geliyordu. Kendimi çok mutsuz hissediyordum. Berk' in yaptıklarını hala aklım almıyordu.
Bana;

"Neden onun peşinden gittin?" diye sordu. Üzüldüğünü gözlerinden ve ses tonundan anlamıştım.

"Neden Deniz'in böyle bir şey yaptığını merak ettim ve sormak için gittim." Çok sakin bir şekilde söylemiştim, benim de üzgün olduğum her halimden belliydi.

"O gerizekalı sana bir şey mi dedi?" diye soru yöneltti biraz sorgular gibiydi.

"Ha..hayır..yani konustuk da bişi söylemedi..."

"O zaman neden üzgünsün? Yani bana üzülmene gerek yok merak etme morluk geçici." dedi ve gülümsemeye çalıştı.


Ben de ona karşı gülümsemeye çalıştım, ama içimden de morluk geçici ama benim içimde oluşan yara kalıcı diye kro bir düşünce geçti. Birlikte çadırlara doğru yürümeye başladık.
İleride Pınar hoca ve diğerleri duruyordu. Herkes telaşlıydı ve Deniz'e kızgınlardı. Bir sorgulamaya daha katlanamazdım ve hiç bişi söylemeden minik çadırımıza daldım.

  İdil peşimden geldi ve çadırın fermuarını kapattı. Ağlamamı kapatmak için dizlerimi kendime bükmüş, kollarımı dizlerimin üstüne koymuş, kafamı da kollarımın arasından aşağı bakar bir şekilde oturuyordum. İdil yanıma oturdu ve sırtımı ovalamaya başladı,

"Noldu canım, Berk'e mi kızgınsın, Deniz'e mi?" diye sordu.

Burnumu çektim, "Gerçekten kendimi iyi hissetmiyorum, konuşmasak?"

"Tamam canım, ne zaman hazır hissettiğinde benimle konuşabilirsin, ne de olsa en yakın arkadaşımsın." dedi ve beni mutlu etmek için gülümsedi. Ona karşı gülümsemek istedim ama yapamayacak kadar kötüydüm.

Tam yatarken, çadırın dışından Anıl;

" İdil, Damla! Beni içeri alır mısınız?" diye bağırdı. İdil bana ne yapalım bakışı attı, ben de kafamı olur anlamında salladım. Tek yanında olabileceğim iki kişi onlardı.
İdil, Anıl'ı içeri aldıktan sonra Anıl'ın ilk söylediği şey,

"O Berk'i geberticem tamam mı?

"Neden ki?" diye soru yöneltti İdil Anıl'a

"Sence durduk yere Damla'yı öpmesi normal mi?"

"Çok yanlış düşünüyorsun. Berk Damla'yı yıllarca sevdi. Şimdi durup dururken bir kıza tecavüz eden bir çocuğun Damla'nın ilgisini çekmesi çocuğun sinirini bozmuştur."

"Tabikide hayır! Bir kere Berk aptalca davrandı. O nedenle üzgün değil mi Damla?"

Resmen çocuk gibi tartışıyorladı.

"Deniz de Berk'e vurmamalıydı. Berk kaç yıllık arkadaşımız Anıl. Bu durumda tek suçlanıcak kişi Berk değil emin ol".

"Aaaa yeter susar mısınız? İkinizde! Hiç bir şey bilmeden konusuyorsunuz!" diyip çadırdan son hızla çıktım ve ikisini çadırda yalnız bıraktım. Peşimden gelmedikleri için de mutluydum.

  Kafamdaki bütün bu düşünceleri atmak istiyordum. Deniz'le önceden de aramızda bir şey yoktu ama bana davranışları çok hoşuma gitmişti. Arada dengesiz olsa da benim dışımda kimseye gülmemişti, kimseyle mutlu olmuyordu gibi hissettmiştim. Tabi bu hislerin hepsi yanlıştı. Ortada bir şey yokken ben kendimi ümitlendirmiştim. Boşu boşuna. En çokta bu acıtıyordu.

  İstemsizce ayaklarım beni Deniz'le ilk gecemizi geçirdiğimiz göle götürdü. Göle vardığımda nasıl geldiğimi hatırlamıyor gibiydim. Göle baktım, mutlu anılar aklıma geldi. Geçirdiğimiz gece, kano yarışları...Ama ne sanıyordum ki bir anda benim yüzümden o umursamaz kötü çocuk birden iyi çocuk olmayacaktı ki.

Pınar hocanın ortalığa attığı puflardan bir tanesine oturdum. Göle uzun uzun baktım. Aklımda bütün söylediği sözleri tarttım, ağladım, onu düşününce güldüm. Beni hem güçsüz hem de mutlu ediyordu. Bana ne yaptığını anlamıyordum.
Bu düşüncelerim sırasında pufta uyuya kalmıştım.

Deniz'in ağızından:

  Damla ile konuştuktan sonra sinirli bir şekilde ormanın içine gittim. Hayatım boyunca hiç bir zaman bu kadar kişi içinde bulunmamıştım, bulunduysam da büyük ihtimalle barlardaydı herkes uyuşturucu ve içki etkisindeydi. Bu çocuklara alışamamıştım. Hepsi salaktı, çocukça davranışlar, salak salak gitar çalmalar falan. Ne sanıyordu bu Berk denen gerizekalı  kendini? Öyle romantik şeyler yapan erkeklerden nefret ederdim, hangi mal bir kız için yumuşar, kendini küçük düşürürdü? Hiç bir kız için değmezdi.

  Çok düşündüm ne yaptığımı ve sonrasında katlanacağım tepkileri. Daha önce yaptığım hiç bir şey hakkında düşünmemiştim. İnsanların bana karşı tepkilerini yavaş yavaş önemsemeye başlıyordum. Özellikle Damla'nın ne söyleyeceğini veya benimle konuşup konuşmayacağını.

Ormanın içinde ağaçların altında uzun süre yattıktan sonra saat gece iki buçuk olmuştu. Göle gidip orada uyumaya karar verdim. Ayın göle yansıyan parlaklığı bana huzur veriyordu.

  Uzun bir yürüyüşten sonra göle varmıştım. Her yer karanlıktı, sadece ay ışığı vardı. O ay ışığının parlattığı yerde de birisi oturuyordu sırtı bana dönüktü kim olduğunu anlayamamıştım. Yavaşça yanına gittim, yüzüne baktım.

Pufda, Damla uyuyordu. Onu gördüğümde midemde bir şey oldu. Biraz onun o masum yüzüne baktıktan sonra kafamı salladım ve kendime gelmem için tokat attım kendime. Havanın sıcak olmasına rağmen hafif bir esintisi vardı. Üstüne örtücek bir şey aradım. Ne gerek var örtmeye diye düşündüm ama tenine değdim. Çok sıcaktı ve titriyordu. Hiç düşünmeden üstümdekini çıkartım ve onun üstüne örttüm. Ateşi çıkmış olmalıydı. Yerlerdeki plastik su bardaklarından bir kaçını aldım, göle yöneldim. Gölden su alıp, Damla'yı uyandırmamaya özen gösterek alnına, kollarına su serptim.

Uzun süre devam ettikten sonra saate baktığımda dört buçuk'du. Birazdan güneş doğacaktı ve ben hala uyumamıştım. Bir süre daha geçtikten sonra ben de uykuya daldım.

Damla'nın ağızından;

Sabah güneşiyle uyandığımda gözlerim güneşten dolayı kavruldu. Başımın zonkladığını hissettim. Kolumu kaldırmaya çalıştım ama kaldırmadım. Üzerimden kamyon geçmiş gibi hissediyordum. Üstümde örtülmüş olan t-shirtü fark ettiğimde şaşrımıştım;

"Ben ne ara bunu örttüm?" diye düşündüm. Kafamı yanıma çevirdiğimde ise Deniz'i gördüm. Uyurken hiç öyle sert çocuk görünümlü değildi çok masumdu.

O'ndan Sonra (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin