Anıl'ın yanından kırmız gözlerle uzaklaştıktan sonra kendime bir bardak su almam gerek diye düşündüm. Hastanenin kantinine indim ve su için parayı uzattım. Suyu aldıktan sonra boş masalardan birine oturdum ve tam o sırada yaşlı bir adam,
"Oturabilir miyim?" diye sordu. Kantinde boş üç masa varken neden benim yanıma oturmak istemişti anlamamıştım. Yinede kibarlık olsun diye kafamı evet anlamında salladım.
Oturduktan sonra;
"Kimi bekliyorsun?"diye sordu.
"Uhmm...arkadaşımı." dedim. Kafasını anladığını belirterek salladı ve;
"Üzüldüm geçmiş olsun, bende kızımı bekliyordum, ama işte hayat...."dedikten sonra bana baktı ve gözlerinin dolduğunu anlamıştım. Su şişeme bakarak;
"Üzgünüm...ben...şey..."dedim. Karşımda duran yaşlı adamı tanımasam bile ona çok üzülmüştüm.
"Üzülme, ben de ilk başta üzüldüm ama sonra dedim kendi kendime şu an kızım çok daha iyi bir yerde. Belki pazartesi sabahı üniversitesine giderken hazırladığım kahvaltıya laf edemeyecek, belki akşamları yaptığı yemeğe laf ettiğimde bana surat asamayacak ama biliyorum ki yaşadığı şu kısacık hayatta mutluydu. Şimdide olduğu yerde mutlu olacak." Yaşlı adam konuşmasını bitirdiği anda gözerimde yaşlar süzülüyordu. Anında Damla'yı düşünmüştüm. O da daha çok gençti ve daha yaşayacak çok şeyi vardı. Onu bırakmaya hazır değildim ben.
"Neyse ben seni yalnız bırakayım."dedi yaşlı adam ve masadan kalktı. Ben de gözlerimdeki yaşları silerek Damla'nın yanına gittim. Tam gittiğim sırada doktor Damla'nın babasıyla konuşmak için ona doğru ilerliyordu. Doktoru gördüğüm anda ellerim itremeye başladı. Hemen yanlarına koştum.
Doktorun yüzünde asık bir ifade vardı. Doktorların duygu belirtmemeleri gerekmiyor muydu?
"Hemen sadede geleceğim Özer bey, Damla'nın hayati belirtleri çok iyi yönde hayati tehlikesi kalmadı. Kızınız çok güçlü." dediğinde hepimizin gözleri mutluluktan parıldadı. Peki neden yüzü asıktı?
"Onun hakkında yeni bir şey öğrenebilmemiz için uyanması gerekecek ki buda yaklaşık bir iki saate gerçekleşir diye umuyoruz. Tekrar geçmiş olsun."
Özer amca benden eve gidip kendisine, Damla'ya kıyafet ve ona gerekli olan birkaç eşyayı getirmemi istemişti. Anında kabul ettim. En yakın arkadaşım için her şeyi yapardım. Onu sağsağlım göreceğim için çok heyecanlıydım. Hemen hastane dışındaki taksiye atladım ve evin adresini verdim.
Parayı taksiciye verdikten sonra Damla'nın evinin önünde Deniz'i kapnın önünde yerde otururken görünce şok olmuştum.
Deniz'in ağızından;
İdil'i gördüğüm anda yerimden anında fırladım ve İdil'in yanına gittim. Beni gördüğü için çok mutlu gözükmüyordu. Telaşla;
"Hey İdil, Damla'nın nerde olduğu biliyor musun? Ona kaç saattir ulaşamıyorum." Bana iğreniyomuş gibi baktıktan sonra;
"Senin yüzünden ölüm döşeğinde!" dedi. Ne demekti bu şimdi. Tamam ona çok iyi şeyler yapmamış olabilirdim ama yinede 'ölüm döşeği' gibi abartılı sözler söylemesine gerek yoktu.
"Nasıl yani?"
"Senin yüzünden! Anılla kaza yaptılar ve şu anda sen burda bana hesap sorarken o yoğun bakımda yatıyor!" Bu sözleri söylediği an vücumdaki sinir telaş birbirine karıştı. Yerimde sabit duramadım. Başka şeyler de söylüyordu ama Damla'nın şu an hastanede yoğun bakımda olmasından başka bir şey düşünemiyordum.
"Ne? Nasıl? Hangi hastane!" Bana hastanenin yerini söyledikten sonra en yakın taksi durağına bütün hızımla koştum.
Hastaneye vardığımda anında onun olduğu yere gittim. Tüm ailesi arkadaşları ordaydı. Onu o camın arkasında gördüğüm anda dizlerimle yere çöktüm. Ne hissettiğimi bilmiyordum. Hayatımda evimiz yandıktan sonra hep kafam havalarda olmuştu o yüzden o zamandan beri çektiğim hiçir acı bana dokunmamıştı. Ağlamamı durduramıyordum. Damla'nın babası yanıma çöktü ve şaşırtıcı bir şekilde sırımı sıvazladı.
"İyileşecek merak etme Deniz.' dedi. Beni nasıl tanıyordu. Beni Damla'nın odasında gördüğünü hatırladım. Beni sevgilisi olarak biliyordu. Demek ki Damla ona yaptığım şeyleri babasına anlatmamıştı.
Tam o sırada doktor geldi ve Damla'nın uyanmaya başladığını ve onu ikişerli sırayla girersek görebileceğimi söyledi. İlk Özer amca ve abisi girdi. Onlar girdiğinde gözünü daha yeni yeni açıyordu. Babası hemen alnından öptü, ve konuşmaya başladı. Ona nasıl böyle bir şey olabilirdi.
Sonra Özer amca beni çağırdı. O kadar arkadaşı arasında benim girmemi istedi. Berk de şaşırarak bana baktı. Ellerim titreyerek odaya girdim. Yanına gittim ve ellerim ile saçlarını okşadım. İdil de arkamdaydı, ellerini ağzına götürmüş mutluluktan ağlıyordu."
"Merhaba Damla." ona gülümsemeye çalıştım.
Fakat o bana anlamsızca baktı ve
"Sen kimsin?" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
O'ndan Sonra (Tamamlandı)
Ficção AdolescenteHiç birşeyi umursamayan bir genç ve en ufak şeylerle bile mutlu olabilen bir kızın hikayesi... Günün birinde, hikayenin sonunda şeytan meleğe aşık olur fakat her son yeni bir başlangıçtır... Bu hikayeyi arkadaşım Ece Okçabollu ile birlikte yazıyoru...