🔺️XIII🔻Anılarda Saklı İpucu

29 1 0
                                    

Sabaha karşı dörde doğru evden Andaç ve ben hariç herkes gidince doğum gününde bile etrafı toplamak bana kalmıştı. Ama geçirdiğim en güzel zamanlardan birini bu gece yaşadığım için ses etmeye hakkım yokmuş gibi hissediyordum .

Bütün bulaşıkları makinaya yerleştirip çalıştırdıktan sonra kendime bir kahve yapmıştım. Bu saaten sonra uyuyamazdım zaten.

Verandanın önündeki geniş cama elimde kahveyle oturup, bardaktan boşanırcasına yağan yağmuru izledim. Etraf karanlıktı. Arada kendini belli eden arsız şimşek etrafı güneş gibi aydınlatıyordu. Sonrasında kaybolup, karanlıkta kalmasına izin veriyordu en yakın dostu yağmurun. Yağmurda ona kızmış gibi, şimşek her gittiğinde dahada şiddetleniyordu.

Yağmurlu havalarla herkesin ilişkisi farklıydı. Saydamlıkta; su ve şiir. Kalabalıkta; kaldırımlar ve telaşlı ayak sesleri. Gözler kapandığında; rüzgârın sesi ile yeşilin kokusu. Soğukta; kahve ve sigara. Benim için anlamı biraz daha farklıydı; geçmişte yaşadığım bir anıya götürüyordu beni. Ailemin beni ilk iş için bırakıp gittikleri gün yağmur yağıyordu şimdi ki gibi. Ve ben yine aynı yere oturmuş onların tüm gece dönmelerini beklemiştim. Bekledim...bekledim...bekledim. Üç gece hiçbir amacım olmadan sadece bekledim. Döndüler, ama tekrar gittiler ve sonra hiç dönmediler.

Bu yüzden yağmurlu günleri severdim bana yalnız olmadığımı hatırlatırdı. İnanıyordum ki gökyüzün de biri benim yerimede ağlıyordu.

Yağmurun ilahi bir yanı vardır ayrıca . İnsandan daha büyük şeylerin gerçekleştiğini savururdu yüzümüze. Doğa, tüm haşmetiyle gündelik yaşantımıza karışırdı. Yağmur cehaletti haklı kılan sayılı etmenlerden sadece biriydi.

Işığı söndürülmüş odaları andıran ela gözleriyle yanıma yaklaşan Andaça döndüm. Saçları ıslak ve nemliydi. Duştan çıktığı belliydi ondan önce kokusu gelmişti zaten burnuma.

Karşıma oturdu ve o da benim gibi yağmuru izlemeye başladı. Ama tek fark artık ben onu izliyordum. Normalde hep yarı çıplak dolaştığı için durumu garipsemiştim. Üzerinde siyah kalın boğazlı bir kazak vardı ve rahat gözüküyordu.

"Bu gece için...biliyorum teşekkür etmemi sevmiyorsun ama teşekkür ederim."

Bana bakmadan kafasını salladı sadece ve sonra ban dönüp "Herkesin içinde vermek istemedim." diyip elini siyah eşofman altının cenine daldırıp gümüş renkte bir hediye paketi çıkardı.

"Andaç..." dedim çekinerek "Ne gerek vardı ki ?"

Omuz silkti "Birkaç gündür şehir dışındaydım. Görünce aklıma sen geldin."

Uzattığı paketi alıp özenle açtım. Avucuma düşen kolyeyle gülümseyip ilk Andaça baktım "Çok teşekkür ederim." biraz doğrulup ona sarılmak için eğildim. Elleri sırtımdan belime ulaşırken sarılışı güven vermişti.

Kısada olsa bir süre öyle kaldıktan sonra geri çekilince boğazını temizledi "O kırmızı taşlar gerginliği alıyormuş. İhtiyacın olduğunu düşündüm. "

Kolyeye tekrar baktım bir kafesin içinde çıkmaya çabalayan bir kuş figürü vardı ve kafesin etrafı Andaç ın bahsettiği kırmızı taşlarla doluydu ama o kadar zarifti ki "Takmama yardım eder misin ?" diye sordum arkamı ona dönerken.

Uzun parmakları ensemdeki saçları bir kenara alırken kolyenin soğuk zincirini boynuma yavaşça yerleştirdi. Her şeyi fazlasıyla ağır yaptığı için içimde anlam veremediğim bir gıdıklanma oluşmuştu.

Yarın Ölmeden Önce Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin