Sevgili Günlük,
Fern ile lunaparka gittik bugün. Yolculuk boyunca yan koltuklardan birbirimize attığımız kaçamak bakışlar kadar saf olmak istedim her daim. Bakışlarımız her çakıştığında kızaran yanaklarını okşamak istedim. Dokunmaya kıyabilir miydim gerçi? Bilmiyorum. Efkarlı halimi ergenliğime bağlayan çevremin aksine, beni anlayabildiğini hissediyordum.
Parka girdiğimizde onlarca oyuncağa attığım heyecanlı bakışlara gülümseyişini kalbime sakladım. Sonrası ise basitti. Oyuncaklara binmek istiyordum, o ise korku ve şok ile açmış olduğu gözleriyle beni onaylamıyordu. Ağır ısrarlarım sonucunda ise kendini sıranın sonunda buluyordu. Aynı şeyler tekrarlanıp durdu. Ama duygular değişti. Gülmesine güldüm. Gülmeme güldü. Korkusuna güldüm. Ve gülmeme daha çok güldü. Tesadüfen çarpan ellerimiz ile kaçırdığımız bakışlarımız, sırıtışımızı gizleyemedi. Gözlerine bıraktığım hiçbir gülüş sahte değildi bugün.
Lunaparktan çıkıp sahil boyunca yürüdük. Batmaya yakın güneşi işaret etti. "Baksana güneş batıyor. Halbuki bilmiyor ki sen burada oldukça asla tam anlamıyla batmayacak." Yeni boyattığım saçlarımla gurur duydum o an. Öyle yoğun bir duyguyla baktım ki gözlerine, güneş bile denize akmayı bırakmış bizi izliyordu sanki.
Dalgalar hızla atan kalbimizin sesini gizlemek istercesine çarptı kayalara. Ama o an ne lunaparkta çalan yüksek desibelli müziği, ne de hırçın dalgaların arsız seslerini işitebildi kulaklarım.
En çok korktuğum şeyi isteyerek yaptım bugün.
Tüm gerçekliği unuttum, ve kalbimin bulutlarla oyun oynamasına izin verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ultimo colore
ChickLitSon rengin saçlarımdan akıp gittiği gün, ben çoktan yıldızlara ulaşmış olacağım.