Sevgili Günlük,
Sana Balık'ı tanıtayım. Kendisi en yakın arkadaşım olur. İsmi tabiki de balık değil. Sadece ona koyduğum lakap bu. Hiçbir ismi yazmak istemiyorum bu satırlara. Benim hatırlamayacağım hiçbir şeyi bir başkasının hatırlamasını istemiyorum. Belki de bencillik bu. Ama pek umrumda değil.Balık benim dokuz yıllık arkadaşım. arkadaşım değil gerçi. Dostum. Ailem dışında hastalığımı bilen tek kişi. Sırdaşım. Her ne dersen de. Onunla ilk apartmanımıza taşınmasıyla tanıştık. Annesi komşuları tanışmak için evine davet etmişti. İlk o gün gördüm onu. Dağınık perçemleri ile yamuk yaptığı at kuyruğu saçları, baskılı tişörtü, çekingen bakışları ile tanımıştım. Utandığında oynadığı, işaret parmağının yanındaki bene kadar her şeyini tanıyordum onun. Gülünce öne çıkan tavşan dişleri. Altından uslanmaz bakışlar attığı uzun ve düz kirpikleri. İki kaşı arasındaki minik ben. Her şeyiyle oydu. Hakkında onlarca şey söyleyebilirdim fiziksel olarak. Ama karakteri? Bunu konuşmaya başlasam sayfaları yetiremeyebilirdim.
Her daim destek oldu bana. Olmaya da devam ediyor. Benim için üzüldüğünde saklamaya çalışmıyor. Biliyor ki anlarım. Beraber ağlıyoruz gerektiğinde. Beraber akıtıyoruz içimizdeki zehri. Sadece gerektiğinde.
Bizim evdeydi bugün. Tüm gün yatıp film izledik. Saatlerce. Bi ara izleriz deyip bir kenara attığımız tüm filmleri izledik. Çünkü, ne kadar ikimizde bunu dile getirmesekte, o zaman hiç gelmeyebilirdi. Dillerimiz çekindi gerçekleri söylemeye. Kalplerimiz kaldırmadı düşüncelerimizi. Her zamanki gibi izledik, güldük. İzledik, ağladık. İzledik, korktuk. Son aylarımı farklı ve çılgın şeyler yaparak geçirmek istemiyorum. Unutmaktan korktuğum bu gündelik hayatı kendi ellerimle bir kenara mı atsaydım? Hayır. Asla.
Kapı ritimli bir şekilde çalınca ayaklandım. Gelen sucuya parayı verip içeri geçtim. "Kimmiş?" Dedi balık.
"Sucu." Telefonu alıp parmağımı düğmeye bastırdım. Balık sustu mu peki? Hayır. "Bidonu getir yanıyorum dikeceğim kafaya."
"Ey insafsız üç bardak meyvesuyu içtin." Ayaklanıp mutfağa ilerledi. "Ne olmuş? Evde o kadar içsem annem ağzıma sıçar. E bilirsin annen de beni çok sever. Yine dayak yiyen sen olursun." Alayla gözlerine baktım. "Birileri kaşınıyor galiba."
Gıdıklamaya başladım. Dakikalarca kahkahalarını işittim. Elimden kurtulup bana saldırdığında bu sefer çığlıklar atan bendim.
En sonunda yorulup kendimizi yere attığımızda, kahkahalarımız acılı iç çekişlere dönmüştü. Bir dakika önce çığlıklarla gülerken, şimdi hıçkıra hıçkıra ağlıyorduk.
"Neden?" Diye fısıldadığı duydum. "Neden sen?"
Düşündüm.
Neden ben?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ultimo colore
ChickLitSon rengin saçlarımdan akıp gittiği gün, ben çoktan yıldızlara ulaşmış olacağım.