Sevgili Günlük,
Fern bugün benimle buluşmak istediğini söyledi. Beni ilk tanıştığımız gün gittiğimiz parka götürdü. Her iki yandan örülmüş sarı saçlarım güneşin altında parlıyor, ışığını onun gözlerine yansıtıyordu. Güneş bile biliyordu, onun olduğu yerde ışığının yetersiz kaldığını. Ay bile biliyordu, karanlığı aydınlatanın bir tek kendisi olmadığını. Yıldızlar bile biliyordu, kollarını açmış beni bekleyenin bir tek kendileri olmadığını.
Sıkıcı sarıldı bana. Tereddüt etmedi. Çekingenliğini içine gömdü bir süre. Ama ikimizde biliyorduk ki, kafasını kaldırdığı an tekrar kızaracaktı yanakları. Tekrar öpmek isteyecek, ve cesaret edemeyecektim. Kader akışını değiştirmezken, kalbim değiştiriyordu duygularımı. Her bir gün daha da aşık oluyordum ona. Baktıkça güzelleşiyordu gözleri. Kızardıkça güzelleşiyordu yanakları. Okşadıkça yumuşuyordu saçları. Bakışları süslüyordu yüzünü. Güneşte belirginleşmiş hafif çillerinde gezdirdim ellerimi. Ellerinin arasına aldığı parmaklarımı öptü tek tek. Ve fısıldadı duyabileceğim bir seste.
"Seni seviyorum."
Bugün, günlük. Anılarım soluk bir kalbe yetmemeye başladığında, zihnim gördüğüm en bulanık nehrin sularında boğulurken bile unutmayacağım bir mucizeydi. Ünlü bir ressamın en nadide eserininin arkasında yatan anlam kadar değerliydi o an. Üç yaşındaki bir çocuğun masumiyetini taşıyordu. Rüzgarlı bir gündeki hırçın dalgalıların şehvetini yansıtıyordu.
Öpmedi. Dudaklarımızın sözlerimizi engellemesine izin vermedi. Dillerimiz değil, gözlerimiz konuştu dakikalarca. Bakışlarımızın masumiyeti karıştı kesik nefeslerimize. Hiçbir şey farklı olmayacaktı bu günden sonra. Seven yine sevecek, ölen yine ölecekti.
Ve ölen, sevdiğinin onunla birlikte ölmesine izin vermeyecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ultimo colore
ChickLitSon rengin saçlarımdan akıp gittiği gün, ben çoktan yıldızlara ulaşmış olacağım.