Sevgili Günlük,
Neler olduğunu anlayamıyorum. Bugün fizik öğretmenine soru sormak için yanına koşturdum. Beni farketmesi için seslenmek istedim. Fakat..
Hatırlayamadım.
Zihnimi zorladım. Gözümde anıları canlandırdım. Görüntüsüyle bağdaştırmaya çalıştım. Ama olmadı. Hatırlayamadım.
Bugün günlük. Tam bu hareketsiz geçen bir salı gününde, fizik öğretmenimin ismini unuttum. Kimseye söylemedim. Sözcüklerin ağzımdan çıkışından korktum. Dudaklarımdan kaçan her bir kelimenin havaya karışıp yok olmasından korktum. Elimdeki test kitabı büyük bir yankıyla yere düşerken birkaç gözün üzerime döndüğünü hissettim. Dizlerimin üzerine çöktüm ve yanağımdan bir damla yaşın süzülmesine izin verdim. Genç bir kız yanıma eğildi ve iyi olup olmadığımı sordu. Cevap vermedim. İyi miydim? Değildim. Yalan söylemeye gerek yoktu. Kötü müydüm? Evet. Ama nedenini söylemeye korkuyordum. Bu yüzden sustum, ve ayaklarımın bedenimi taşıyamayacağı yere kadar koştum.
Ne çalan zil umrumda oldu o an, ne de öğretmenlerin içeri girmem için yaptıkları uyarı. Tuvalete girip kendimi bir kabine kitledim. Kalan son günümü şey gibi ağladım o gün. Kurtuluşu olmayan bir hastalığa yakalanmış gibi ağladım. Gerçi, zaten öyle değil miydi?
Telefonum çaldı, açmadım. Kapının arkasından ismimle seslenildi, cevap vermedim. Dedim ya korkuyordum. Kaybolmasını istediğim tek şey gözyaşlarımdı. Anılarım değil.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ultimo colore
ChickLitSon rengin saçlarımdan akıp gittiği gün, ben çoktan yıldızlara ulaşmış olacağım.