Eve döndüğümüzde benim adıma gelmiş bir kargo olduğunu farkettim. Herhangi bir yerden sipariş vermemiştim. Büyüklüğü avucumu geçmeyen hafif poşeti alıp odama geçtim. Kargo poşetinin içinden altın rengi işlemeleri olan oldukça güzel bir kutu çıktı. Tahtadan yapılmış bu kutu, yer yer sarıya kayan altın rengi çizgileri, fazla belli olmasa da kolayca göze batan dalga işlemeleri ile fazla kusursuzdu.
İçinden bir flash bellek çıktı. Üzerinde ufak bir panda deseni olan fazlaca küçük bir flash bellek. Kutuyu avucumda gezdirerek herhangi bir not aradım ama yoktu. Üzerimi dahi değiştirmeden merakla bilgisayarımın kapağını kaldırdım. Flaş belleğin ucunu yerleştirirken içimde yersiz bir heyecan vardı. Fareyi bir süre sağa sola haraket ettirdiğimde karşımda, üzerinde ismim yazılı olan, bir dosya belirdi. Dosyaya tıklayıp çıkan videoyu açtım.
Bilgisayar ekranını kaplayan yüz benden başkası değildi. Acemice çekilmiş bir videoydu, büyük ihtimalle arkadaşlarımdan biri çekmişti.
"Şşt, kameraya bak."
İşittiğim ses gülümsememe sebep oldu."Baksana! Amma inatçısın."
Elimdeki kalemi bırakıp kameraya baktım. Büyük ama sahte bir gülümseme kondurdum dudaklarıma.
"Evet sayın izleyiciler bugünlük haber bültenimizde arkadaşını rahat bırakmayan bir gerizekalı görüyoruz. Bu zekayla bu yaşa kadar nasıl geldiği hala bilinmemekt-"
Kameranın kapanmasıyla bir sonraki videoya geçti. O videoyu hatırlıyordum.
Koşmaktan nefes nefese kalmış bedenimi taşımakta zorlanıp yere çöküyorum.
"Hangi beyinsiz okuldan kaçabilmek için bekçinin anahtarını çalmamız gerektiğini söyledi?"
Kumral saçları dağılmış, yeşil gözlerinin üzerinden alaycı bir ifadeyle bana bakan arkadaşıma dönüyorum.
"Hiç bakma öyle. Siz de ne kadar hevesliydiniz tüm suç bende değil."
Videoya çeken kişinin sesi oldukça yakından olaya dahil oldu.
"Ben mi dedim okuldan kaçalım, bunu yaparken de bekçiye pandik atıp anahtarları yürütelim diye?"
Birkaç saniyelik duraksamanın ardından yükselen kahkaha sesleri ile kapandı video. Dudaklarımın buruk bir gülümsemeye ev sahipliği yaptığı dakikalarda dolan gözlerimi akmaması için zorlamaya başladım. Bu şekilde otuz yakın video izledim. Yaşadığım şeyin ne denli acı ve gerçek olduğunu hatırlatsa dahi, çoğu zaman kahkahalarıma engel olamadım.
Videonun sonunda ise siyah bir ekranda akıp giden yazılar belirdi;
"Yaşadığın şeyin geri dönüşü olmadığını biliyoruz. Biz bile kabullenmekte bu denli zorlanırken zihnini kurcalayan kötü düşünceleri tahmin dahi edemiyoruz. Eğer bazı şeyleri unutmaya başlarsan bu videoyu izle, ve ne kadar sevildiğini bil. Burada olmasan bile her zaman kalbimizdesin. Eğer bir gün hiçbir şey hatırlamayacak seviyeye gelirsen, unutma ki seni asla rahat bırakmayacak ve aynı şeyleri defalarca anlatmaktan çekinmeyeceğiz. Seni seviyoruz!"
Yanağımdan akan bir damla yaş parmaklarımı okşadığında, geri dönüşü olmayan bir yola adım attığımı anladım. Ölecektim ve bu durumda bunu onlara söylemek bencillikten başka bir şey olmazdı. Aldığım sevgi bedenime fazla geliyordu lakin ruhumu doyurmaya yetmiyordu. Her kötü ithama layık olduğumu biliyordum. Ama ilgi bekleyen küçük bir çocuktan farksız olduğum gerçeği değişmiyordu.
Sakince akıttığım gözyaşlarını silip bilgisayarı kapattım. Flaşı çıkarıp ufak sarı çöp kutuma fırlattım. Mantıksız olması umrumda değildi. Ölüyordum, bu durumu daha acılı bir hale getirmenin kimseye faydası yoktu. Gözlerimi son uykuma kapattığımda, zihnimi meşgul eden düşüncelerin anılar olması bana acıdan başka bir şey vermezdi.
Sahi, hatırlamamak, hatırlamaya çalışmaktan daha fazla mı acı verirdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ultimo colore
ChickLitSon rengin saçlarımdan akıp gittiği gün, ben çoktan yıldızlara ulaşmış olacağım.