Lacivert

17 7 2
                                    

Evin içinde hıçkırık ve iç çekme sesleri yankılanıyor. Annemin akrabalarım olduğunu iddia ettiği bir takım kişilerle hastalığımı konuşması, ve aldığım acı dolu bakışlar haricinde pek bir sorun yok. Unuttuğumu biliyordum, ama var olmayan bir durumu nasıl unutabilirdim? Bilmiyorum. Zaman kavramı o kadar boş geliyordu ki gözüme, unutmadığım birkaç kişiyi bir odaya kapatıp saatlerce suratlarına bakmak istiyorum. Ne kadar uzun incelersem o kadar derin kazır gibiyim zihnime.

Bazen kaçınılmaz sonu hafızamda silikleştirdiğim anlar oluyordu. Gelen telefonlara cevap vermiyordum, çünkü arayan kişiyi hatırlayana kadar zilin sesi kesiliyordu. Neden birden önemli olmuştum ki? Zihnimde, haklarında ufacık bilgilere yer vermediğim insanların benim için gözyaşı dökmesi bencillik miydi? Öyle olsa bile kötü hissedemiyordum.

Annem ile babam onları unuttuğumu görmekten çekinir gibi benimle konuşmuyorlardı. Zamanının çoğunu kulağıma taktığım kulaklığım, sırtımı yasladığım yatak başlığım ile boş boş duvara bakarak geçiriyordum. Zihnimde beliren silik anılar gözümde canlanıyor, duvarı tuval olarak kullanıyordu. Önüme gelen anılar boyası akmış bir resim gibi bulanıklaşıyor, ılık hava genzimi yakmaya başlıyordu. Bu denli çaresiz hissettiğim başka bir an yoktu. Belki de vardı, lakin hatırlayamıyordum.

Beni ikna etmek için odamın kapısını aralayan bilmem kaçıncı kişiyi nazikçe kovduktan sonra telefonumun arama kısmına girdim. Düzinelerce cevapsız aramayı es geçip ismini aradım. Fern isminin üzerine parmaklarımı dokundurup telefonu kulaklığıma taktım. Birkaç çalıştan sonra kulağıma ulaşan kalın ve boğuk sesi yüzümde bir gülümsemeye sebep oldu.

"Hey? Seni kaç defa aradım, telefonlarını neden açmıyorsun? Ne kadar endişelendiğimden haberin var mı?!"

"Özür dilerim."

ikimizde konuşmadık. Dakikaların kovalamaca oynadığı zaman boyunca nefesini dinledim. Onun da aynı şeyi yaptığını tahmin etmek nefesimin düzensizleşmesine sebep oldu. Onula iletişimde olduğum her an kalbimin bedenimi aşıp özgürlüğe kavuşacağını hissediyordum. Küçük bir çocuk gibi sevinmem bir şeyleri kanıtlar mıydı bilemiyorum. Sevgi sözcüğünün bu kadar boş geldiği ilk anları yaşıyordum. Her daim sevgi dolu bir çocuk olmuştum. Bunu hissetmem için çevrem elinden geleni yapmıştı. Yaşanılan anlar değil, hatıralarda bıraktığı görüntüler önemli olmaya başladığından beri aldığım sevgi yeterli gelmiyordu.

Bir çift el tarafından hapsolmuş boynum nefes almamı imkansız hale getiriyordu. Kafamı karıştıran düşüncelerin silüeti tarafından yok edilmek üzere olduğum gerçeği bir hayalden ibaret olabilirdi. Lakin boş hayallerin bile gerçek hissettirdiği anlarda rüyayla gerçeği ayırt etmek zordu.

"Sen.. iyisin değil mi?"

Sorduğu sorunun naifliğine gülümsedim bir süre. Küs de kalamıyordu.

"Seninle konuştuğum şu saniyeler çok daha iyiyim emin ol."

Kulağıma dolan kahkaha sesleri, en sevdiğin kitabı okurken dinlediğin yağmuru, belki de mor gökyüzünü izlerken işittiğin şelale sesini andırıyordu. Betimlemelere gerek yoktu. Sadece fazla güzeldi.

"Özür dilerim."

Birkaç saniye süren sessizlik kalbime işledi.

"Az önce diledin zaten?"

Firar etmeyi bekleyen yaşı göz pınarlarımda dinlendirdim. Kimse görmezken ağlamak sorun değildi. Ama anlardı. Anlayamadığı tek şey hissettiklerimdi.

"Olsun. Yine de dilemek istiyorum."

Aldığım nefes yetmiyordu.

"Eğer.. eğer mutsuz olursan ayı izle olur mu? Hatta konuşabilirsin. Eminim bazı evrenlerde sana cevap verecektir."

"Seninle konuşmayı tercih ederim."

Ay benim diyemezdim.

ultimo coloreHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin