Uzun ve yorucu bir günün ardından eve gitmeden önce babamın dükkanına uğramak için Kuzguncuk sokaklarının yokuşlarını tırmanıyordum.
Çocukluğum, ailem, arkadaşlarım, sevdam Kuzguncuk'taydı. Aşağıdaki halı sahada yaz akşamları erkekler top oynarken, biz çekirdek çitler sohbet ederdik. Yukarıdaki minik kafelerde tatlılar yer, çaylar içer ; sahilde uzun yürüyüşlere çıkardık.
Dükkana çıkan son merdivenleri çıkarken eteğimin uçlarına serpiştirilmiş çiçekleri inceliyordum. Bir yandan da 6 ay önce mezun olduğum ve çok severek bitirdiğim Türkçe öğretmenliği bölümümü düşünüyordum. Evet, mezun olmuştum ama sınava girip atanamamıştım. Bir kaç özel okula başvuru yapmıştım ama herhangi bir şey de çıkmamıştı. Beklemekten başka bir seçenek düşünüyordum kendime. Eve gidip internetten bir kaç iş bakmaya karar verdim.
Bu sırada dükkanın önünde oturan babamı görünce kocaman gülümsedim. Saçları beyazlamış, koca göbeğiyle gazetesini okuyordu."Hayırlı akşamlar Ata Bey." dedim yanındaki iskemleye oturarak. Küçük bir sıçrayışın ardından gülerek gazetesini kenara bıraktı.
"Oo siz buralara uğrar mıydınız İpek Hanım?"
Omuzlarımı boynuma doğru çekip şirin şirin baktım. Bu bakışıma herkes tav olurdu doğrusu.
"Kızlarla çarşı pazar dolaştık ne yapayım babacım."
Sabah ona uğrayacağımı ve işlere yardım edeceğimi söylemiştim. Kendisinin küçük bir antika dükkanı vardı. Kuzguncuk'ta, hatta İstanbul'da tanınmış bir antikacıydı. Benim de eskiye merakım buradan geliyordu zaten. Plaklar, sarı sayfalar, çiçek desenli etekler, bandanalar... Hepsini babam sevdirmişti bana.
Annem ise nakış yapardı. Kanaviçe yapmayı o öğretmişti. En büyük hobilerimden biriydi.
"Yiğit dün akşam üstü gelmiş. Aslan amcan bahçede mangal yapalım dedi bu akşam." dedi soğumuş çayından bir yudum alırken. Kafamı olumlu anlamda salladım. Yiğit, geldiğinde ilk bana haber vermişti. Yarım saat kadar bahçede oturup uzun uzun dertleşmiştik. Daha sonra da evlere dağılmıştık.
Ne de çok özlemiştim onu. Uzun uzun izlemiş, her kelimesini, dudak oynatışını, bıyık altından gülüşünü, kaşlarını çatışını incelemiştim."Haberim var mangal işinden. Annem arayıp erken gelmemi söyledi. Bende seni alıp eve geçeyim diye buraya geldim." dedim. Babamdan onaylayıcı bir kaç ses çıkınca bende ayağa kalkıp etek uçlarımı düzelttim. Dükkana girip dağılmış bir kaç parça eşyayı toparladım. Masanın üstündeki babamın telefonunu ve çekmecedeki anahtarları alıp ışıkları kapattım. Babam da dışarıya atmış olduğu iskemle ve küçük masayı içeri taşımıştı. Kapıyı kilitleyip evin yokuşundan aşağı kol kola indik.
---
"Hadii, ateş tamamdır. Köfteleri getirin bakalım." dedi Ali. Köftelerin bulunduğu tepsiyi kuzenim Şermin'in eline tutuşturup salatayı daha fazla tırtıklamaması için bir uyarı verdim. Tüm aile bireyleri toplanmıştık. Bazı zamanlar, özellikle yaz akşamları böyle toplanıp hep birlikte eğlenmeyi seviyorduk. Yiğit'in gelmesi bu sefer ki bahanemizdi. Ne de güzel bir bahaneydin sen öyle.
Yiğite kısa bir bakış attım. Elindeki maşayla ritim tutarak bir şeyler mırıldanıyordu. Bir bardağa su doldurup yanına doğru ilerledim.
"Ateşin başındasın, yanmışsındır."
Göz kırpıp bardağı elimden aldı ve bir dikişte içti.
"Söndürdün."
Gözlerimi devirip kocaman sırıttığım sırada Ali'nin homurtusunu duydum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
İpek'
Aktuelle LiteraturUzak, çok uzak diyarlardan gelmiş gibiydi gözleri. İki yeşil boncuk düşmüştü yer yüzüne,o da onları çok sevmiş takıvermişti sanki kirpiklerinin arasına. O kadar güzeldi ki gülüşü, bıyıklarının arasından firar edip kaçıveriyordu bazı zamanlar. O hoş...