15

3.2K 109 12
                                    


Gözleri aşka gülen taze söğüt dalısın!"

Nilipek'in aksine, sakinlikten çok uzak bir tonda söylüyordum şarkıyı. Kafamın hoş olmasından dolayı doğru tonlamayı bulamıyor ve sinek vızırtısı gibi sesler de çıkartıyordum.

"Gel bana her gece sen, gönlüme dolmalısın."

Yiğit beni belimden kavramış yürümeme yardım etmeye çalışırken onunda benden çok farkı olmaması zikzak yaparak ilerlememize neden oluyordu.

Şarkıya uygun olarak Yiğit'e doğru 'gel gel' işareti yapıyordum. Gömleğine sıkı sıkı tutunduğum elim boşa çıktığında kaldırımla yüz yüze geldim. 2-3 saniyede gelişen olaylar bana yıllarca uzunlukta gelse de Yiğit hızlı davranıp beni yakaladı. Ama boynuna sıkı sıkı doladığım kollarım onun da dengesini bozduğu için kaldırıma sırt üstü yan yana uzandık.

Taksi çevirmek üzere caddeye çıkarken hepimiz arkalı önlü yürüdüğümüz için kahkahalarla gülerken Sezgin kucağında Ebrar'la elektrik direğine yaslanmış, Şermin Ali'nin kolundayken ikisi birlikte devrilme tehlikesi atlatmıştı. Üç grup olarak yürüdüğümüz ara sokakta gerçekten komik bir haldeydik. Karşımdaki tablo kahkahalarla gülmeme sebep oldu.

Toplanan eteğimi çekiştirerek kaldırımda oturur pozisyona geçmişken Yiğit, yattığı yerden hızla beni göğsüne çekti. Bir kolunu kafasının altına koyduğunda bende göğsüne iyice yerleştim. Kıkırtılarım boyun girintisinde sanki orası bir bana özel mağaraymış gibi yankılanırken gözlerimi gökyüzüne çevirdim.

Yiğit'in sadece bana özel olmasını düşünmek karnıma krampların girmesine, kalbimin titremesine neden oluyordu. Kokusunu koca bir nefesle ciğerlerime doldurdum. Gökyüzünde sarhoşluktan gördüğüm tek tük yıldıza sanki Yiğit'in gözlerine bakıyormuş gibi hayranlıkla baktım.

Onun gözleri yıldızlardan daha parlak, dünyanın en canlı ağacının yapraklarından daha yeşildi. Kokusu yeni yağmur serpilmiş taze topraktan daha güzel kokuyordu.

"Benim gönlüm sarhoştur, yıldızların altında. Sevişmek ah ne hoştur, yıldızların altında."

Bu sefer benim dudaklarımın arasından çıkmamıştı notalar. Yiğit, hırçın ama bir o kadar da uysal; huysuz ama uyumlu; sert ama aksine birde yumuşak sesiyle fısıldamıştı bu iki cümleyi. Bu kalbime işleyen, ömrümün geri kalanında dilimden düşmeyecek, her duyduğumda yıldızların altında, kaldırım taşlarının üstünde, başım Yiğit'in göğsünün üzerindeyken ki bu an gelecekti.

—-

İçeriden gelen çığlık sesleriyle gözlerimi açtığımda uyanmama gibi bir lüksüm olmadığını anladım.

Süpriz gecesi Şermin'ler de kalmıştık. Bir yatakta 3 kız yatmanın verdiği  sıcaklıkla battaniyemi üstümden tekmeleyerek attım. Sesin kime ait olduğunu çıkartmaya çalışırken bir yanda da üstüme giyecek bir hırka arıyordum. Eve sabaha karşı gelmiştik, yorgunluktan elbisemi çıkartmadan yatağa kendimi atmıştım. Ki titiz olmamama rağmen kaldırım taşlarının üstünde yattığım elbisemle uyuduğumu hatırlayınca kendimden tiksinmiştim.

Şermin ve yatakta olmayan Ebrar'ın da benden farkı yoktu. Şermin gözlerini tavana dikmiş, yeni yaşının ilk gününde hayatı sorgularmışcasına bakıyordu Ebrar ise ortalıklarda gözükmüyordu.

Yani sesin sahibi tek bir kız kalıyordu: Ebrar. Sezgin ve diğer erkeklerinde salonda yattığını anımsadım. Ne olmuş olabilirdi de, bu kız çığlık çığlığa bağırıyordu acaba?

Az sonra salondan gelen bir patırtı oldu ve gülüşme sesleri tekrar odayı doldurdu. Salonda Ali ve Yiğit'in yattığı aklıma gelince apar topar bende odadan çıktım.

İpek'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin