4

5.3K 207 8
                                    

Üstüme giydiğim pembe gömleğimin ilk iki düğmesini açık bırakıp çokta kısa olmayan saçlarımı gömleğimin içinden kurtardım. Altıma giydiğim keten pantolonun içine gömleğimin uçlarını sıkıştırıp üstümü son kez düzeltip takılarımın olduğu küçük kutuya uzandım.

Rahat giyinmeyi seviyordum. Hem rahat hemde eski - vintage- görünen kıyafetleri daha bir seviyordum. Çok süslü bir kız değildim. Yine de anneannemin ve annemin eski takılarını takmak kendimi iyi hissettiriyordu.

Annemin isminin yazılı olduğu - annemin ismi olan Çiğdem yazılı kolye annemin eski kolyesiydi- ve doğal sarı taşlı bir kolyeyi boynuma taktım. Kolyelerin birbirine olan uyumundan ve iyi göründüğünden emin olduktan sonra fondöten sürmeyi es geçip gri bir farı iyice göz kapağımın üstünde dağıttım. Doğal bir ruju da dudaklarıma sürdüğümde hazırdım.

Kahverengi çantama gerekli olan eşyalarımı alıp son kez aynada kendime baktım ve odamdan çıktım.

"Anne ben çıkıyorum."

Çantamla aynı renkte olan, bilekten bağlı kısa kalın topuklu ayakkabılarımı ayağıma geçirirken annem yanıma geldi.

"Hayırlısı olsun benim güzel İpek kızım."

Ellerini yanaklarıma koyup öptükten sonra bende onu öptüm. Annemin kopyası olmayı seviyordum. Ona bakınca aynaya bakıyormuş gibi hissetmek bana kendimi iyi hissettiriyordu.

"Amin annecim."

"Yiğit gelmiş mi?"

Başımı olumsuz anlamda salladım.

"Yoldaymış, ben de ineyim biraz hava alırım."

---

Bahçe duvarına oturup bu işi başaracağıma dair kendimi telkin ediyor bir yandan da Yiğit'i bekliyordum.

İş görüşmesine gidiyordum. Bu işi istiyordum. Öğrendiklerimi öğrencilerimin yüreklerine aktarmak, ben onlara öğrenmeleri gerekenleri anlatırken onların beni ışıldayan gözlerle izlemelerini görmek istiyordum.

Kendi ayaklarımın üstünde durmak beni o kadar rahatlatacaktı ki, buna emindim. Ailem her zaman yanımdaydı. Okul dönemimde de, KPSS'ye girip atanamayınca da yanımda olmuşlardı. Ama aynı zamanda kendi ayaklarımın üstünde nasıl durmam gerektiğini da öğretmişlerdi. O yüzden onlara minnettardım.

Çalan kornayla sıçradım. Karşı yolda Yiğit'in arabasını gördüğümde duvardan indim. Garaja girmemiş, arabayı kenara çekmişti.

Hızlı adımlarla arabaya doğru ilerleyip bindim.

"Dalgın dalgın ne düşünüyordun öyle?" dedi ben kemerimi takarken. Ufacık bir gülümseme yolladım yeşil boncuklarına.

"Bu işi başarıp başaramayacağımı."

Sesim tereddütle titremiş, bir kız çocuğunun sesi gibi çıkıyordu.

Arabayı çalıştırmayıp bana doğru döndü ve ellerimi avuçlarının arasına aldı.

"Bu işi başaracağına eminim. Başaramazsan da daha iyi bir iş bulacağını biliyorum. Hem sen stajda o kadar minik yüreğin kalbini fethettin. Zor olanı başardın. Gerisini düşünme. Her şey oluruna varır." dedi uysal ve güven veren bir sesle.

Yüreğimden süzülüp aktı bütün korku. Bu sefer içten gelen bir gülümsemeyle baktım güzel suratına.

"Bana bu kadar güvenmen iyi hissettiriyor."

Sesim narin ama daha iyi çıkıyordu.

"Sana her zaman, her konuda güveniyorum."

Sıcacık gülümsedim. Ortamdaki huzur o kadar arttı ki yüreğim içime sığmaz oldu. Yüreğim huzura açtı. Onu doyuran ise Yiğit'ti. Yüreğimin açlığını doyuran güzel adam.

İpek'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin