BÖLÜM 4 'DAVET

33K 1.1K 225
                                    

Şoför Süleyman'ın arabasıyla okuldan dönerken üzerime çöken uykuyu dağıtmak için arabanın camını açarak esen rüzgarın yüzüme çarpmasına izin verdim. Hava benim buraya geldiğim güne nazaran oldukça soğuktu bugün. Eylül ayının sonları olduğu için hafif bir dengesizlik de hakimdi tabi. Sabahleyin sonbahar, öğleye doğru ilkbahar, öğleden sonra yaz ve akşam da kış mevsiminin hakim olduğu bu şehre elbette alışacaktım. Aynı gün içinde resmen dört mevsimi de yaşatan Ankara'da zaman zaman ne giyeceğimi bilemeyip kısa çaplı sinir krizleri yaşasam da mühim değildi. Daha soğuk günler geldiğinde montuma sıkı sıkı sarılarak çıkacaktım evden.

Aydın tipik ege bölgesi iklimine sahip olduğu için hiçbir zaman soğuk konusunda sıkıntı yaşamamıştım. Tamam, elbette soğuk havalar da bazen Aydın'a uğruyordu ama kar yağmazdı mesela.

Ben böyle düşüncelere daldığım esnada tıpkı geçtiğimiz dört gündür yaptığım gibi, şoför Süleyman'a döndüm. "Evde yemek yemek istemiyorum, uygun bir yerde durur musun?" diye sordum, bu havada neden güneş gözlüğü taktığını anlayamadığım adama. Bugün haftanın son günüydü. Ben okula başlamıştım ve şoför Süleyman'ın arabasıyla okula gidip geliyordum. En azından alışana kadar Süleyman'la gitmeye karar vermiştim. Bu haftada neler mi oldu? Pek bir şey olmadı açıkçası. Okulda koskoca amfide sadece Miray adında bir arkadaş edinebildim. Öyle hayalini kurduğum kızlı erkekli bir arkadaş grubum olmadı ne yazık ki. Sınıfın bu kadar kalabalık olacağını tahmin edememiştim.

Şu beş gün, sabahları evde kahvaltı yapmadan, geç kalıyorum bahanesiyle evden çıktım. Kantinde bir tost ile geçiştirdiğim kahvaltının ardından elimde kahve bardağıyla derse giriyor, Miray'ın yanına oturarak dersi dinlemeye çalışıyordum. İlk hafta olduğu için bazı hocalar derse gelmemişti bile. Bazıları elbette derse gelip harıl harıl bir şeyler anlatmıştı.

Akşama doğru okuldan dönerken de Süleyman'a beni yemek yiyebileceğim bir yere bırakması için rica ediyordum. Sağolsun beni güzel bir mekana götürüyor, ben yiyene kadar bekliyor, hesabı ödememe de izin vermiyordu. Bunu Habil böyle istediği için yaptığını biliyordum. Beş gündür evde Habil ile birbirimizden kaçıyorduk ve iletişim aracımız sadece Süleyman'dı artık.

"Bugün dışarıda yemeyeceksiniz Dilber Hanım." diyen Süleyman'a öfkeyle bakmamak için kendimi tuttum. Arka yolcu koltuğundaydım ve bu açıdan ona bir tane geçirsem, çenesi çökerdi valla.

Neyse, hayal kurmayalım. Koskoca adama benim yumruğumla hiçbir şey olmaz.

"Neden?" diye sordum cevabı bilsem de.

"Bundan böyle evde yemek yiyeceksiniz."

"Habil Bey mi istedi bunu?"

"Evet."

"Ben onun isteklerine göre hareket etmeyeceğim. Arabayı durdur lütfen." diye direttiğimde elbette benim dediğimi yapmadı. Yahu ben evde köşe bucak Habil Esat'tan kaçıyorum Süleyman. Anlasana, onunla yemek yemek istemiyorum.

Gerçi Habil de gözüme gözükmemeye çalışıyordu. Onun odası benim odamın çaprazındaydı ve sabahları koridorda karşılaştığımızda sadece bir, "Günaydın." kelimesinden başka cümle kurmaz olmuştuk. Benim odamda yaşanan o küçük temastan sonra ikimiz de pişmandık.

HARMANŞAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin