Toz pembe, dizimde biten, düz bir elbise giymiştim. Dolabımda bugüne özel giyebileceğim tek elbiseydi bu. Odamdaki aynanın karşısında kendimi süzerken ne yapmam gerektiği hakkında bir sonuca varmaya çalışıyordum. Az önce gelen Habil'le dedem ise içerideydi şu an.
Benim gidip kahve yapmam, ardından Habil'in kahvesine biraz tuz atıp kahveleri onlara ikram etmem gerekiyordu. Acaba içeri geçip, 'ben evlilik falan istemiyorum. Gidin buradan!' desem doğru olur muydu? Babam tutup da beni zorla evlendirecek değildi. Habil'in biraz morali bozulurdu, biraz gururu kırılırdı. Olsun, benim gururum zamanında çok kırılmıştı. Dedemin ise ekmeğine yağ sürmüş olurdum. Suratsız bir şekilde girdiği kapıdan sinsi sinsi sırıtarak geri çıkacağına adım kadar emindim. Durumun gidişatına göre doğaçlama takılmaya karar verdim. Uygun bir zamanda henüz evlilik düşünmediğimi söyleyip kibarca dedemle Habil'i kovarsam çok da sıkıntı olmazdı bence. İstemiyorum dememe rağmen gelen onlardı sonuçta.
Kalbim küt küt atıyordu. Kız isteme merasimimi berbat edecektim kendi ellerimle. Üstelik yanımda bana destek olabilecek kimse yoktu. Hiçbir arkadaşım yoktu. Acaba şu an Miray ne yapıyordu? Bu olanlardan haberi yoktu. Haber vermeye fırsatım olmamıştı, ben bile olayın farkında değildim henüz.
Derin bir nefes aldım. Artık odadan çıkmam gerektiğini kendime hatırlattıktan sonra az önce Habil'in gözlerimin içine bakarak kucağıma bıraktığı kocaman çiçek buketine takıldı gözlerim. Habil bana ilk kez çiçek alıyordu sanırım. Ben hülyalar alemindeyken odamın kapısı birden açılınca bakışlarım kapıya kaydı. Giren kişi ise dedemdi.
Destursuz odama girmesine şaşırmamıştım. Tam da dedeme yakışır bir hareketti ama niye geldiğini anlamamıştım. Beni istemeden evvel şuracıkta öldürebilirdi doğrusu. "Hayrola dede?"
"Hayır hayır." dedi gülümseyerek. Kapıyı kapattıktan sonra birkaç adımda yanıma yaklaştı. "Madem gelinim olacaksın, seninle anlaşmaya geldim."
"Ne demek istiyorsun?" diye sorduğumda yine gülümsemişti. "Kızım, sana çok eziyet ettim. Siz haklıydınız. İzin ver de kuracak olduğunuz yuvada benim de bir katkım olsun. Yukarı harımdaki tarlayı satıp, parasıyla size Ankara'dan bir daire alacağım."
Temkinli bakışlarım dedemin buruşmuş suratında gezindi. Ona inanasım gelmiyordu. Dedem ömrünün sonuna dek beni sevmeyecekmiş ve kabullenmeyecekmiş gibi hissediyordum. "İstemem." dedim ve geriye doğru bir adım attım. "Ayrıca evlenmeyeceğim ben. Bunu Habil'e belirtmeme rağmen bugün buraya gelmesi de yüzsüzlük."
"Benden dolayı çekiniyorsan eğer, o günler geride kaldı. Habil Esat için her şeye katlanırım ben. Sevdiği kızı da gelinim olarak görmek boynumun borcudur. Üzmeyin birbirinizi. Tartışmalar, kırgınlıklar olur. Sonra telafi edilir. Rahmetli babaannenin kıymetini öldükten sonra anladım ben. Keşke ölmeden önce anlasaydım da onu hep el üstünde tutsaydım." Dedemin üzgün suratı karşısında ne diyeceğimi bilemedim. O da zorluklar yaşamış, eşini, en sevdiği evladını toprağa vermişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HARMANŞAH
Genç KurguHabil Esat HARMANŞAH Soyum, memlekette kök söktüren dedeme dayanıyor. Asilliğimi babamın damarlarında dolaşan Harmanşah kanından, gücümü annemin duruşundan alıyorum. Duruşum mert, bakışlarım keskin, ellerim ise nasırlı. Damarlarımda dolaşan kanın h...