BÖLÜM 14 'DÖNÜŞ

20.4K 823 184
                                    

Küçük valize koyduğum birkaç parça kıyafetin yanına ders notlarımı da koymuştum. Bu duruma gülmeden edemedim. Ders çalışmayacağımı, boşa yanımda taşıyacağımı bildiğim halde kurtulamadığım bir alışkanlıktı bu. Aceleyle valizin fermuarını kapattıktan sonra telefonuma gelen bildirim sesini duymuştum. Yaklaşık bir saattir beni bekleyen Habil'den olduğunu bildiğim mesajı açtım.

'Ağaç oldum ufaklık. Acele et.'

Basit bir mesaja bakarak aptal aptal gülümserken buldum kendimi. İçinde bulunduğum tehlikeli durumu bile unutturacak basit bir mesaj.

Dün Habil benimle köye geleceğini belirttikten sonra sabah dokuzda hazır olmamı tembihleyip odasına çıkmıştı. Şaşkınlıktan ona hiçbir şey diyememiştim ben de. Söylediklerinden tek anladığım, beni yalnız köye göndermeyecek oluşuydu. Yıllar sonra, benim için ayak basacaktı o köye. Anne ve babasını toprağa verdikten sonra ilk kez benimle Aydın'a gidecekti. Yedi yıl sonra ilk kez...

Düşüncelerimden sıyrılarak elimde valizimle çıktım odadan. Merdivenlerin başındayken, holde beni bekleyen Habil beni görmüş, acele adımlarla yanıma gelip valizimi tuttuğu gibi indirmeye başlamıştı. "Sana dokuzda hazır olmanı söyledim Dilber, dokuzda uyanmanı değil."

"Ya uyuyakalmışım, benim suçum değildi." diyerek peşinden ben de indim.

"Yolumuz uzun. Vakit geç olmadan Aydında olmalıyız."

"Of, tamam." diyerek gözlerimi devirdim. Evet, uyuyakalmışım. Gece geç saatlere kadar heyecandan, korkudan ve biraz da kafa karışıklığından uyuyamadığım için çalan alarmları duymam epey güç olmuştu. Şimdi ise saat ona geliyordu. "Kahvaltı yapmayacak mıyız?" diye sordum kapının önüne gelince.

"Hayır. Yolda bir şeyler atıştırırız. Bugün pazar ve Serpil yok. Bizim de kahvaltı hazırlayacak vaktimiz yok."

"Ne diye bu kadar acele ediyorsun ki?"

Soruma bir yanıt vermedi Habil. Arabasının yanına gittiğimde valizimi arabanın bagajına, kendi valizinin yanına yerleştirdi. Evet, onun arabasıyla gidecektik. İlk kez birlikte yolculuk edecektik.

Arabaya binip nihayet yola çıktığımızda ikimiz de bir süre konuşmadık. Habil dikkatle arabayı kullanıyor, ben ise hâlâ uykusuz olduğum için ağırlaşan gözlerimle cebelleşiyordum. Uyumak istemiyordum çünkü Habil'le geçireceğim yolculuğun her ânının tadına varmak istiyordum. Habil'i gün içinde ilk kez normal bir kot pantolon ve kazakla görmek ise ayrı bir şaşkınlıktı benim için. Siyah takım elbisesinin üzerine yapışık olduğunu düşünmeye başlamışken üstelik.

HARMANŞAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin