Habil'le öpüştükçe öpüşesim geliyordu. Yetmiyordu. Dudaklarını emdikçe aldığım tattan daha fazlasını istiyordum. Uyumamız gerekirken gittikçe ateşli bir hal alan öpüşmemiz bedenimde tuhaf uyarılmalara neden oldu.
Yaklaşık on gündür Habil'den uzak kalmam, öncesinde yaşadığımız köy macerası ve Habil'in ne istediğini bilmeyen dengesiz tavırları psikolojimi yıpratmıştı. Üstelik sınav haftasından da yeni çıkmıştım. Habil'in bana karşı ilgisiz olmadığını bilsem de benimle sevgili olmayı henüz istemediğini anlayabiliyordum. Öyle olsa bile bir süre bu durumu ailemizden gizlememiz gerekecekti. Allak bullak olmuş düşüncelerim eşliğinde Habil'le öpüşürken onu hafifçe itip kendimi geri çektim. "Ben odama gideyim." dedim ve kollarının arasından çıkmak için hamlede bulundum ama izin vermedi. "Birlikte uyuyalım." dedi daha sıkı sarılarak.
"Neden Habil? Neden birlikte uyuyacağız?"
"Çok özledim seni."
"Beni seviyor musun?" diye deli cesaretiyle sorduğum soru karşısında duraksayan Habil, önce gözlerime, ardından dudaklarıma indirdi bakışlarını. "Hissetmiyor musun?" diye sordu bakışlarını dudaklarımdan ayırmadan. "Sana karşı durduramadığım tutkumu hissettiremiyor muyum sana?"
"Bahsettiğim şey tutku değil. Beni sevip sevmediğini soruyorum sana?" Soruma bir yanıt alamadım. Dudaklarıma minik minik öpücükler bırakan Habil'e karşılık verdim. Bana asla istediğim cevapları vermiyordu. Ama beni öpüyordu. Bana ilgili davranıyordu. Öpüşmemiz derinleştikçe sanki daha çok kollarının arasına girebilirmişim gibi Habil'e sokuldum. Bedenimde başlayan tuhaf uyarılmalar, Habil'in sol göğsümü avuçlamasıyla ses tellerime yansıdı ve bir inleme döküldü dudaklarımdan. Habil mememi sıktığında sütyenime rağmen hissettiğim acıyla suratımı buruşturdum. Neler yapıyorduk?
Ani bir hareketle beni altına alan Habil, dudaklarını dudaklarımdan ayırmıştı. Gözü dönmüş gibi üzerimdeki tişörtü çıkarıp attı bir çırpıda. Karşısında sütyenimle kalmıştım.
Uçuruma doğru sürükleniyordum. Uçurumdan düştüğüm andan itibaren kimse yardım edemezdi bana.
Öpüşmeye devam ettik. Habil'in sırtında gezinen ellerim, kapalı gözlerim, ağzımın içini istila eden Habil'in dili beni öyle bir kıvama getirmişti ki, kendimi durduramadım. Habil'in elini bacak arama atması, o da yetmeyip eşofmanımdan içeri soktuğu eliyle tam külodumun üstünden baskı yapmasıyla delirecek gibi oldum. Dudaklarımdan koyuverdiğim inlememle birlikte bir ses daha duyuldu. Önce idrak edemesem de zil ısrarla çalmaya devam edince, "Dur." diyebildim. "Habil dur, zil çalıyor."
"Boşver zili. Devam edelim."
"Olmaz!"
"Dilber boşver. Akşam akşam gelen her kimse geri dönsün. Ânı bozmayalım."
Onu üstümden ittirdim. Elini eşofmanımın içinden çıkaran Habil oflayarak doğruldu. "Sen kalkma. Ben bakarım kapıya."
Habil'in çıkardığı tişörtü geri giyerken yaşadığım utanç duygusunu bastırmaya çalışarak ayağa kalkıp salondan çıkan Habil'in peşine takıldım. Eşofmanından belli olan çıkıntıya gözüm kaymıştı. Kapı çalmasa şu an hâlâ sevişiyor olacaktık. İkimiz de delirmiş gibiydik.
Bu saatte gelenin kim olduğunu merak ederken Habil kapıyı açmıştı. Onun yanına doğru ilerlediğimde kapı önündeki Emrah'ı görmem zor olmadı. İkisi de sadece bakışıyor fakat konuşmuyorlardı. Bakışlarıyla konuşuyor gibiydiler. Son yaşanan Emrah vakasından dolayı ne diyeceğimi bilemesem de Emrah'a bakarak, "Hoşgeldin." diyebildim. Hâlâ Habil'e bakan Emrah'ın gözlerinin hedefinde bu kez ben vardım. Hiçbir şey demeden içeri girmek için hamlede bulunmasıyla birlikte Habil de kapı önünden çekildi. Hafif imalı bir, "Hoşgeldin kardeşim." lafının ardından kapıyı kapatmıştı. Aralarındaki son durum neydi bilmiyorum ama bu saatte Emrah'ın buraya gelme nedenini deli gibi merak ediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HARMANŞAH
Novela JuvenilHabil Esat HARMANŞAH Soyum, memlekette kök söktüren dedeme dayanıyor. Asilliğimi babamın damarlarında dolaşan Harmanşah kanından, gücümü annemin duruşundan alıyorum. Duruşum mert, bakışlarım keskin, ellerim ise nasırlı. Damarlarımda dolaşan kanın h...