Saatlerdir dönüp durduğum yatakta uyuyamamanın kötü olduğu kadar güzel bir tarafı da vardı; Habil Esat'ın kokusunun geldiği yastığa burnumu gömdüğümde kokuyu daha uzun süre hissedebiliyordum. Uyuduğumda alamayacaktım bu kokuyu. Fakat bir süre daha uyumazsam sabah olacaktı ve ben çökmüş göz altlarımla derse gitmek zorunda kalacaktım.
Aslına bakarsanız, şu an sessiz bir şekilde bu kocaman yataktan kalkarak koridorun hemen karşı çaprazındaki kendi odama gidebilirdim. Habil Esat'ın dedeme söylediği rüya yalanı ve beni burada uyumam için bırakıp gitmesinin ardından bir süre yatakla bakışmış, ardından kendimi bu geniş yatağa bırakmıştım. Fakat kendi odama gidesim yoktu hiç. Bu güzel kokunun beni uyutmamasına razı olacak kadar memnundum halimden. Habil'in bu kocaman yatakta uyuduğunu düşündüğümde iyice yatağa gömülüyor, üzerimdeki yorganı da başımla omzum arasındaki bölgeye, boynuma kıstırıyordum. Garip bir haz alıyordum bu durumdan.
Dedem çoktan bilmem kaçıncı rüyasını görüyor olmalıydı fakat Habil neredeydi? Salonda mı uyuyordu acaba? Yok artık canım! Kocaman ev, bulmuştur uyuyacak başka bir oda.
Oda karanlık olmasına rağmen kendini gizlemeyen kocaman Beşiktaş posterine baktım bir süre. Yatağın hemen karşısındaki kocaman poster Habil'in Beşiktaş tutkusunu yansıtıyor olmalıydı. Ben bir Galatasaray'lı olsam da futboldan pek anlamazdım ve fanatik de değildim bu yüzden.
Saatler böylece geçti ve Habil odaya gelmedi. Ben de neyse ki hava aydınlanmadan uykuya dalabilmiştim. Yastığın yanına koyduğum alarm sesini duymayacak kadar derin bir uykuya hem de. Öyle ki, sabahleyin Habil'in odaya girdiğini bile fark edememiştim, ta ki dolabı açıp geri kapattığında çıkan sesi duyana kadar.
Tuhaflığa bakar mısınız? Kulağımın dibinde zırıl zırıl çalan telefonun sesini duyamayan ben, Habil'in elbise dolabını kapattığında çıkan sesten uyanmıştım. Yok yok, normal değildim ben.
Önce nerede olduğumu idrak edemedim. Ellerimle gözlerimi ovaladığımda Habil, "Hay Allah!" dedi bana bakarak. "Uyandırdım seni, kusura bakma."
Benim uyanınca kendime gelmem normalden uzun sürdüğü için hâlâ Habil'in suratına boş boş bakıyordum ki jeton aniden düştü ve Habil'in sıcacık, aşırı rahat ve mis kokulu yatağında uyuduğumu hatırlayabildim. "Uyanmam gerekiyordu zaten." dedim yataktan fırlarken. "Senin de yatağını işgal ettim. Özür dilerim."
"Sorun değil Dilber. Saat henüz erken, istersen biraz daha uyuyabilirsin. Benim bugün şirkete erken gitmem gerekiyor. O yüzden kıyafet almak için gelmiştim."
"Kahvaltıya kalmayacak mısın?" diye sordum birden. Dedemle kahvaltı yapmak istemiyordum. Gerim gerim geriyordu adam beni.
"Hayır. İşim var, bugün kalamayacağım. Serpil size hazırlar. Afiyet olsun küçük hanım." dedikten sonra elindeki kıyafetlerle çıktı odadan. Ben kendi odama geçebilirdim ve o da burada giyinebilirdi aslında ama kaçar gibi odadan çıkmıştı. Anlam verememiştim bu davranışına. Dün gece bana yakınlaşmak isteyen adamın ertesi sabah böyle davranması normal miydi?
Fazla düşünmemeyi tercih ederek Habil'in odasından çıktım. Böylesi daha iyiydi. Eğer Habil bana uzak ve soğuk davranırsa ben de zamanla ondan uzaklaşabilirdim. Hem belki benim ona olan ilgim geçici bir heves olabilirdi. Bu kadar yakışıklı, başarılı, konuştuğu zaman ona dikkat kesilmenizi sağlayacak kadar diksiyonu düzgün bir iş adamı kuzenim olduğunu yeni fark ediyordum. Varlığından haberdar olsam da onu yeni tanıyordum ve elbette böyle bir adamın dikkatimi çekmesi normaldi. Ama geçecekti elbette bu günler.
Odama geçmeden önce bir duş almak için banyoya gittim. Kapıyı açmak için kolu indirdiğimde kilitli olduğunu fark ettim. Tabi ya, Habil banyoda giyiniyordu. Bir süre bekledikten sonra Habil takım elbisesiyle çıktı banyodan. Beni görünce bir tepki vermeden hızlı adımlarla benden uzaklaşmıştı. Sanırım acelesi vardı. Yine de en azından bir gülümseseydi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HARMANŞAH
Teen FictionHabil Esat HARMANŞAH Soyum, memlekette kök söktüren dedeme dayanıyor. Asilliğimi babamın damarlarında dolaşan Harmanşah kanından, gücümü annemin duruşundan alıyorum. Duruşum mert, bakışlarım keskin, ellerim ise nasırlı. Damarlarımda dolaşan kanın h...