sekiz

4.6K 318 157
                                    

Hilal konferans salonunun arkasında oturmuş konuşma yapmak için sıranın ona gelmesini bekliyordu. Bu sırada aklına bir anı gelince gözlerinin dolmasına engel olamadı.

*Flashback*
Hilal birazdan sahneye çıkıp hem konuşmacı olacaktı hem de şiir okuyacaktı.

Stresten sandalyeden kalkamıyordu. Aslında bunu daha önce iki kez yapmıştı fakat ilk kez şiir okuyacaktı ve bu sefer daha fazla kişi vardı.

Otururken kapı açıldı ve içeri gülen yüzüyle o girdi.

"Ah, hadi ama Hilal. Hâlâ tedirgin misin?"

"Sen benimle dalga mı geçiyorsun! Stresten tuvaletim geldi!" dedi ve güldü.

Aslında bunu o gülsün diye söylemişti çünkü gülüşüne aşıktı. Zaten öylede oldu.

Gülerek, "Tuvaletine başlatma." dedi ve sandalyede oturan Hilal'in önüne eğilip ellerini dizine koyarak devam etti.

"Stres yapmana gerek yok. Ben en önde gururla seni izliyor olacağım, sana güveniyorum. Herşeyi başardın. Alt tarafı bir şiir değil mi? Ne kadar zor olabilir ki!"

"Zor işte."

"Bak şöyle düşün. Herkesin şiirde seslendiği biri vardır. Gözlerini kapatıp oku ya da seni mutlu eden, huzurlu hissettiren birine bakarak oku tamam mı Ay'ım?"

Hilal gözlerine uzun uzun baktı. Ardından öne doğru eğilip sarıldı.

"Bana güvendiğin için teşekkür ederim, seni seviyorum."

Güldü ve kollarını genç kızın beline doladı.

"Bende seni seviyorum Ay.."

Onlar sarılırken içeri paldır küldür Mete girdi.

"Napıyosunuz lan? Tövbe ben neler görüyorum?!"

"Lan salak salak konuşma sarılıyoruz."

"Tamam boncuğum ya niye kızıyorsun?"

"Kızmadım Mete gel buraya!" dedi ve onada sarıldı.
~
Hilal rahat bir şekilde sahnedeki konuşmalarını yaptıktan sonra diğer öğrencinin sözüyle sahnedeki yerini aldı.

"Herkese Merhaba. Ben Hilal Alpman. İlk şiirim Orhan Veli Kanık 'Anlatamıyorum.'

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Göz yaşlarıma, ellerinizle?

-Hilal kafasını kaldırıp ona baktı ve devam etti-

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.

Hilal ona, o da Hilal'e bakarken alkış sesleri duyuldu. Kafasını kaldırıp teşekkür anlamında gülümsedi ve bir sonraki şiirine geçti.

"Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.

İyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin...
Fedakârlığımı anlıyorsun:
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.

Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orda beraber yaşarız
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...

Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek."

"Bu şiire katılıyorum. Sevdiğim insandan önce ölmek isterdim çünkü sevdiğim kişi beni sevmiyor. Zaten genelde böyledir değil mi? Birini seversiniz ve o sizi sevmez. O sizin herşeyinizken siz onun hiçbirşeyi değilsinizdir. Ondan önce ölmek isterdim çünkü eğer o benden önce ölseydi sanırım kendimi mahvederdim. Yemek yemezdim, kimseyle konuşmazdım.. Bilemiyorum henüz bu duyguyu tatmadım. Tatmak da istemiyorum. Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim." dedi ve sahneden indi.
*Flashback son*

"Hilal sıra sende hadi bakalım!" dedi edebiyat hocası Hilal'e.

Hilal derin bir nefes alıp sahneye çıktı. En önde Derya, Başak, Mete, Çağatay ve Furkan'ı gördü. Bir tek o eksikti o koltukta..

"Merhaba,uzun zaman sonra yine ben, yani Hilal Alpman. Size Behçet Aysan'ın 'Bir Eflatun Ölüm' şiirini okuyacağım. Şimdiden teşekkürler.

kırgınım, saçılmış
bir nar gibiyim
sessiz akan bir ırmağım
geceden
git dersen giderim
kal dersen kalırım
git dersen
kuşlar da dönmez, güz kuşları
yanıma kiraz hevenkleri alırım

ve seninle yaşadığım
o iyi günleri,
kötü
günleri bırakırım.
aynı gökyüzü aynı keder
değişen bir şey yok ki
gidip
yağmurlara durayım.
söylenmemiş sahipsiz

bir şarkıyım belki
sararmış
eski resimlerde kalırım
belki esmer bir çocuğun dilinde.
bütün derinlikler sığ
sözcüklerin hepsi iğreti
değişen bir şey yok hiç
ölüm hariç.
aynı gökyüzü aynı keder."

Hilal gözlerinin dolmasına engel olamazken konuşmaya devam etti.

"Değişen bir şey yok, ölüm hariç. Bu cümle beni anlattığı için sanırım bu şiiri seçtim. 5 ay önce size bir konuşma yapmıştım. Sevdiğim insandan önce ölmek isterdim diye, olmadı.." dedi gözlerinden yaş akarken.

"O gitti,şuan aramızda yok..Ve dediğim gibi de oldu, değiştim. Çocuğunu kaybetmiş bir anne gibiyim, ya da kuyruğu kesilmiş bir kedi gibi. Belki de bir hiç gibiyim.." derken ağlamasının şiddetlendiğini farkedince sustu.

Biraz bekledikten sonra son şiirine geçti.
"Geri getirecek misin güneşlerini?
Donuk gözlerim özlüyor seni.
Ne yaparım ki güneşsiz, sensiz?

Kopuk köklerim bekliyor seni.
Geri getirecek misin ellerimi?
Güdük bileklerim özlüyor seni.
Ne yaparım ki elsiz, sensiz?

Çürük isteklerim bekliyor seni.
Geri getirecek misin ışıklarını?
Soğuk kağıtlarım özlüyor seni.
Ne yazarım ki ışıksız, sensiz?

Boğuk harflerim bekliyor seni.
Geri getirecek misin ellerimi?
Kırık sözcüklerim özlüyor seni.
Ne yazarım ki elsiz, sessiz?

Yıkık tümcelerim bekliyor seni.
Bekleyeceğim
Gene de
Hiçbir tekne getirmese de seni-
Getirene dek
Hiçbir tekne.
Gene de..."

20'19: Şiirin ve sesin çok güzeldi Ay..

20'19: Yine.

• ay kadın. | yarı textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin