14 Mart 2020 7 Ay Sonra; Hakan artık ezbere bildiği hastaneye girerken sıkıntılı bir şekilde nefes verdi.İkizini görmeye gelmişti,Gökay'ı.
Görmeye alışık olduğu yüzlere selam verip odaya girdi. Gökay'ı elindeki telefonu saklayıp Hakan'a gülümsedi.
"Yine mi Gökay? Lütfen artık şunu yapmayı keser misin? Hilal burda olsaydı sana bir güzel kızar,ağzının payını verirdi." dedi Hakan acılı bir gülümsemeyle.
"Birşey yaptığım yok. Buradan çıkmak istiyorum artık."
Hakan bunun olamayacağını biliyordu. Gökay 8 aydır hastanede kalıyordu. Durumu kabullensede, sanki kabullenememiş bir deli gibi davranıyordu.
Mete 7 ayın her günü gidip görüyordu Hilal'i.
Furkan Derya'yı tam dört kez ölümden kurtarmıştı.
Başak ise Hakan sayesinde ayakta durmayı başarabiliyordu, belki de öyle sanıyordu..
Çağatay içlerinde en dayanıklı olanıydı. Bir çok kez Gökay'ın yanında olurken, diğerleriyle de Hakan gibi ilgileniyordu.
"Bunun imkanı yok Gökay. Aptal bir deli gibi davranmaya devam ettiğin sürece Hilal'e gidemezsin. Ona yazmayı kes ve iyileşmeye bak. Öldüğünü biliyorsun,kabullendin. Numara yapıp beni yoruyorsun." dedi ve yanına oturdu.
"Abi..Hilal hepinizi bana emanet etti. Ben hepinize nasıl yetişeceğim? Mete,Başak,sen.. Hangi birinize yardım edeyim? Lütfen yapma artık şunu. Ben geceleri uyuyamıyorum,Başak kalkar da kendine bir şey yapar diye.."
"Furkan kaç kere kurtardı Derya'yı haberin var mı senin? Kendine gel artık."
Gökay çenesini sıkmış ağlamamak için zor duruyordu. Olanların farkındaydı ve Hakan'ın dedikleri doğruydu. Derin bir nefes alıp ayağa kalktı.
"Tamam,özür dilerim. Şimdi ona gidelim,beni Ay'a götür.."
Hakan zar zor izin alıp Gökay'ı mezarlığa götürdü. Gökay'ın adımları geri geri gidiyordu. Gözlerinden yaşlar düşerken Hakan ordan uzaklaşıp yalnız bıraktı ikizini.
"Sevgilim.." dedi boynundaki Ay kolyesini sıkarken. Bunu aylar önce Hilal'e vermişti.
"Ay'ım.. Yanına gelemediğim için özür dilerim.. Her gün yazdım sana. Seninle konuşmanın bir yolunu buldum.. 7 ay geçti ama ben hâlâ alışamadım.."
"Seni öyle çok özlüyorum ki.." dedikten sonra elini yumruk yapıp dişlerini eline bastırdı. Ağlamamalıydı ama hıçkırıkları durmuyordu.
"Kendimden nefret ediyorum sevgilim.. Sana bunca şeyi yaşattığım için özür dilerim.."
"Huzurlusun,biliyorum..değilsende huzurlu ol. Beni görüp duyuyorsan..ben iyiyim-" derken bir kez daha hıçkırdı. Elini taşa vurup kalktı. Toprağa doğru eğilip toprağın üstünü öptü.
"Hoşçakal sevgilim.." dedi ve çıkışa doğru yürüdü. ~ Gökay Hakan'a dönüp, "Hilal'in evine bırak beni." dedi. Hakan hiçbir şey söylemedi.
Gökay yol boyu konuşmadı. Eve geldiklerinde Gökay Hakan dan anahtarı alıp indi. Eve girdiğinde Hilal'in kokusu hâlâ evdeydi ya da o öyle hissediyordu..
Hilal'in odasına girdiğinde yerde tam silinmemiş kanlar midesini bulandırmamıştı. Kıyafet dolabını açtığında daha çok kendisinin kıyafetlerini görünce gülümsedi. Hilal Gökay'ın kıyafetlerini çok severdi. Alır ama söylemezdi.
"Sende olduklarını biliyordum..fazla belli ediyordun." dedi gözlerini silerek.
Köşede gördüğü kutuyu açtığında içinde mektuplar buldu. Bunlar eskiden birbirlerine yazdıkları mektuplardı..
Siyah duvarda asılı olan resimlere bakıp eliyle okşadı.
"Neden böyle oldu.." dedi. "Neden?! Neden?! Neden?!" dedi ve elini duvara geçirip yere çöktü.
Bağırarak konuşuyor ve ağlıyordu. "Seni özledim! Geri gelmeni istiyorum! Geri gel! Hilal nolur... Sadece bir kere sarıl bana..bana gülümse.." dedi ve saatlerce orda ağladı.