Jin, kendisini rahatsız eden bir ışıkla çattı kaşlarını. Rahatsız bir yatakta yatıyordu ve boynu ağrımıştı. Vücudunun bazı yerlerinde yanma hissetti. Derisinin sıyrıldığını düşünüyordu. Derin bir nefes aldığında doldu hastane kokusu burnuna. Sağ elini yumruk yaptığında kolunda bir şeyin varlığını hissetti. Bunun damar yolu olduğunu anlaması zor olmazken, araladı gözlerini. Hemen kafasının üstünde duran beyaz, aydınlık ışık gözlerini alsa da, umursamadı. Bakmaya devam etti etrafına. Bomboş odada tek başına yattığını görünce hafifçe doğruldu. Aklına gece gelirken, daha da çatıldı kaşları.
"Taehyung?" diye fısıldadı boş odada. Kafasına bir darbe almadan önce onun Jin diye bağırışını duyduğuna emindi. Kalbi hıphızlı atarken gözleri doldu. Kendisi kaçabildiyse, Taehyung neredeydi?
Jin hızla söktü damar yolunu. Canının acımasını önemsemeden hızla kalktı hastane yatağından. Bir anda kalktığı için başı dönse de, umursamadı. Önemli olan Taehyung idi. Onun yaşıyor olması için her şeyini verirdi.
Küçük bir sehpanın üzerindeki kumandayı aldı. Hızla haberleri açarken, neredeyse hıçkıra hıçkıra ağlayacaktı. Yalvarırım diye fısıldadı Tanrı'ya. Ne olur benim gibi kurtulmuş olsun.
Haberleri açtığında kalbinin ağzından çıkacağına yemin edebilirdi. Tüm hücreleri zangır zangır titrerken, aklına anılar doldu. Jin, onu da ölü bir şekilde bulmak istemiyordu. Kendisi yüzünden birinin daha ölmesini kaldıramazdı. Zaten yaşıyor sayılmazdı fakat işte o zaman ölürdü.
"Dün gece bir acı haber daha alındı. Sabah genç bir erkeğin çürümüş cesedi bulunduğunda, acıdı kalbimiz."
Jin, haberi duyunca gözlerinden yaşlar düştü. Kesik kesik nefes alırken, elleriyle kapattı yüzünü. Ve kendi sesi yankılandı yine kafasının içinde.
"Kardeşim! Ne olur ölme!"
Diyebileceği hiçbir şey yoktu. Nefes alsa da, yaşamıyordu. Ve şu an emindi ki, Jin çoktan ölmüştü.
"Üzerinden çıkan kimlik, cesedin Park Hi San'a ait olduğunu söylüyor."
Jin kafasını kaldırdı bir anda. Gözleri faltaşı gibi açılırken, sesini açtı televizyonun. Birinin daha ölmesine üzülmedi o an. Sevinmişti, Jin. Taehyung için hala bir umudu olduğu için sevinmişti. Sildi göz yaşlarını ve dua etti. Onun yaşıyor olması için yalvardı Tanrı'ya.
Tık tık tık!
Jin, kafasını kapıya doğru çevirdi. Kapı açıldı ve içeriye profesör girdi. Jin'i gördüğünde neredeyse ağlayacaktı, profesör. Onu oğlu gibi görüyordu ve ona bir şey olduğunu öğrendiğinde yaşlı bacakları hiç olmadığı kadar hızlı koşmuştu.
"Oğlum?"
Profesör nefes nefeseyken, Jin'e doğru gitti. Ona yaşlı kollarını sardığında, Jin de sarıldı. Profesör çok fazla sevgisini göstermezdi. Jin şaşkındı biraz da olsa... O sarılmayı sevmezdi.
"Profesör... Ben iyiyim."
Profesör, Jin'e baktı. Onun damar yolu çıktığı için hafifçe kanayan kolu dışında bir şeyi görünmüyordu. Birkaç sıyrık olduğunu ve kafasında kurumuş kanın olduğunu fark etti.
"Sabah seni hastanenin önünde baygın bir şekilde bulmuşlar." dedi profesör, Jin'den ayrılırken. Jin'in dudakları aralandı. Nasıl hastaneye kadar gelebildiğini bilemezken, tekrar çatıldı kaşları.
"Peki başka biri yok muymuş yanımda?"
Profesör kafasını salladı. Sonra Jin'i yatağına doğru çekiştirdi. Jin tekrar yatağına yatarken, profesör merak ettiği o soruyu sordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CREATURA -TAEJIN-
FanfictionMors Certa, Vita İncerta. [Ölüm kesindir, Hayat değil.] * Kitap @justtaejinn 'e ithafendir 💜 * [TAMAMLANDI] * Angst sahneler içerir. *