Her şey vardı yeryüzünde. Kan vardı, dehşet vardı. Her bir köşesinde yankılanan hıçkırıklar vardı, göl olmuştu göz yaşları. Fakat mutluluk da vardı. Her kötü bir günün sonunda belki televizyonda gördüğün bir habere, belki bir sokak kedisine, belki de otobüste gördüğün bir bebeğe gülümseyişindi mutluluk. Vardı mutluluk, saklanmış olsa da. Kimsesiz duygularının arasına karışan ve dudak kenarlarını yukarı doğru çıkaran minik şeylerde gizliydi.
Alpaka kalemiyle oynarken gülümsedi, Jin. Mutluydu, çok mutluydu hem de. Taehyung'la sonunda her şeyi halletmiş olmalarına mutluydu. Onu bir daha ağlarken görmeyeceği için mutluydu.
"Doktor Bey?"
Jin, Soyeon'un sesini duyunca kendine geldi. Deli gibi gözükmemek için anında sildi gülümseyişini. Soyeon'un yorgun suratına yorgunlukla bakarken, Jin şaşırmıştı. Uzun zamandır ortalıkta görünmüyor, seanslara girmiyordu.
"Ah Soyeon-ah, neredeydin bunca zaman?"
Soyeon hafifçe gülümseyip girdi içeri. Jin, pencerenin önünde dikilen Kwang Soo'yu görünce sırıttı. O da Soyeon'u özlemiş olmalıydı.
"Gelemedim." derken koltuklardan birine oturdu. Jin, onun gelmediği bunca zaman değişmiş olduğunu fark etmişti. Deri tayt giyip gezinen o kız gitmiş, yerini yorgun gözler almıştı.
"Bir şey mi oldu?"
Soyeon, Jin'in sorusuna yalan söylemeden kafasını salladı. "Çok şey oldu." dediğinde Jin, defterindeki Soyeon bölümünü açtı. Ciddi bir mesele görüşeceklerini çoktan anlamıştı.
"Bana anlatmak ister misin?"
Soyeon güldü yorgunlukla. Fakat bu gülüşünde bir nebze mutluluk yoktu. O gözlerin içinde çok şey gördü Jin. Bu gördüğü şeyler, Taehyung'ta gördüğü şeylere benzerdi.
"Anlatsam anlayacak mısın ki?"
Jin sandalyesinde doğrulup ellerini birbirine kenetledi. Oldukça ciddi bir şekilde kafasını yana eğdi ve araladı o kalın dudaklarını.
"Deneyeceğim."
Soyeon da doğruldu oturduğu yerde. Her şeyi anlatmak istiyordu fakat bunu yapamayacağından emindi. Ellerini birbirine sürtüp saçlarını geriye attı. Derin bir nefes verip anlatmaya başladı.
"3 adam, doktor. 3 adam mahvetti hayatımı." dedi büyük bir üzüntüyle. "Biri öldü, biri öldürdü, biri sustu."
Jin'in aklına bir önceki seanslar doldu. Soyeon'un bir adamdan bahsettiği zamanları hatırladı. Bir adamı alması gerektiğini söylemişti. Jin'in kaşları çatıldı. O adam susan mıydı yoksa öldüren mi?
Jin, "Yani..." diyecekken Soyeon kesti onun sözünü. Burnunu kırıştırıp araladı dudaklarını tekrardan.
"Yarın ölen adamın doğum günü... Bedeninin nerede olduğunu bile bilmiyorum. Bu yüzden bir taş buldum yolda; en az bizim kadar çirkin bir taş... Yarın ona bakarak kutlayacağım doğum gününü."
Jin, kalbinde bir ağrı hissetti. Bunu polise bildirip bildirmemesi gerektiğini anlayamamıştı. Ölen veya öldüren adam mecazi anlamda olabilirdi fakat bunu önemsemedi o an. Soyeon'un gerçek bir katilden bahsettiğini bile umursamadı. Umursadığı tek şey, onun duygularıydı.
"Ölen, öldüren, susan..." dedi Jin, Soyeon'un üzgün ve pişman gözlerine bakarak. "Bütün günahı başkaları işlerken, sen neden pişman bakıyorsun gözlerime?"
Soyeon bu cümleyle beraber duraksadı. Yutkunamadığını hissetti bir anlığına. Jin'in gözlerinin içine bakarken ağlamamak için zor duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CREATURA -TAEJIN-
FanfictionMors Certa, Vita İncerta. [Ölüm kesindir, Hayat değil.] * Kitap @justtaejinn 'e ithafendir 💜 * [TAMAMLANDI] * Angst sahneler içerir. *