Maşure

8.6K 463 97
                                    

Selamunaleykum pek Sevdiğim okuyucular. Diyeceksiniz ki bu ne Biçim bir başlık böyle? Belki fark etmişsinizdir son bölümlerde hep M ile başlıyor Başlıklar. Ben de adını Maşure koydum. Böyle de gereksiz işler yapan bir yazarınız var işte. Evet onu seviyorsunuz. Bence de. ;) kapak Fotoğrafın için @Pinktasticc e bol kalpli sevgiler...
****************
Yok, olmuyor böyle. O oradayken ben nasıl böyle rahat yatabilirim? kesinlikle mümkünatı yok. Kalkmalıyım bir Şeyler yapmalıyım. İçim içime sığmıyor. Hadi yavaş yavaş kalk Ali. Fatma'yı uyandırma. Heh Yavaşça kaldır kolunu. Eveeet. Parmak ucunda...
"BAM!"
Aliii! dikkatli ol biraz uyandıracaksın Fatma'yı! neyse tepki vermedi. Hadi git artık.
Vuhh! işte geldim. Neyse çok uzun değil Allah'tan yol.
Oh bee hayat bu bee. Kalkmasa mıydım acaba? yarın erken uyanmam lazım. Peh. Salla, sanki uyuyabilecektim Aklımda bu varken.
Ani açılan Işıkla gözlerime siper yaptım.
- kim var orada?
- Fatma kapat şu ışığı benim ben. Ali.
Kapandı tekrar ışık. Sokak lambası ve ay, yeterince aydınlatıyor zaten mutfağı. Benim için. Yoksa hala karanlık. Esneyip tek eliyle ağzını kapattı. Ardından kollarını bağlayıp Kapıya yaslandı ve güldü:
- dayanamadın değil mi?
Dolu ağzımla suçlu suçlu gülüp kafamı sağa sola salladım.
- ı-ıııı.
Sandalyeyi çekip elimle oturmasını istediğimi belirttim. Geldi ve oturdu. Kaşıklayıp uzattım ağzına. Önce geri çekildi ama sonra Aldı.
- acaba şu an kaç kişi bizim gibi gecenin ikisinde Aşure yiyordur?
Omuz silktim. Umrumda değil açıkçası. Ben yiyorum ya, gerisi teferruat. Bencilce mi oldu sanki? Bir peh daha. Bir de pehliyor. Nefis terbiyesine başlasam iyi olur sanki: -Sensin peh! kendini ne sanıyorsun? -
oldu mu?
Bir adet bingo soru:
- Ali, senin anneninki mi bu yoksa benim anneminki mi?
Cevap vermek için önce ağzımdakini bitirmeyi bekledim. Zaman kazanıyorum tabi bu arada:
- elime geleni aldım...
Vicdanım error verdi.
-... Elime bilerek anneminki geldi.
Yalan söylesem ne geçecekti ki elime.?Bir yalan bir yılan. Ve daha bir Sürü şey.
- güzel olmuş. Ellerine sağlık annenin.
Iyi. Milliyetçilik yapmadı.
- ee sen yapacak mısın?
- yiyeceksin ama!
Korktum:
- vazgeçtim tamam yorulma sen. Bol bol var Komşular anneler Sağolsun.
Kafasında bir Şeyleri tartıyormuş gibi yaptı:
-aslında yapa da bilirim. Elbet bir gün yapacağım değil mi?
Tekrar ağzı dolu ben:
- hııı-hıı.
Önümdeki kase bulaşığını kaldırmak için elini uzattı. Son hamleyle Güzelce sünnetleyip Ağzıma tıktım. Kaseyi alıp ayağa kalktı. Lavaboda yıkayıp kenara koydu. Kendi Etrafında tek topuğunun üstünde döndü:
- yarın markete çıkıp malzeme alıyoruz ve Aşure yapıyorum inşAllah!
İnşAllah ziyan olmaz o kadar malzeme.
Ağzımdaki son parçaları hala bitirememişken buzdolabının kapağını açıp içini seyretmeye başladım. Ikinci kase olarak hangisini alsam acaba? ben karar vermeye çalışırken hızla kapanan kapak hafif bir rüzgar yaptı:
- bu kadarı yeterli değil mi Ali? göbekli bir koca istemiyorum ben.
Kaşlarımı çatıp tekrar açtım kapağı. Kapatmamak için kendini tuttuğunu biliyorum.
- az nefsine hakim ol seni Aşure aşığı.
Kaşlarımı ciddi bir ifadeye bürünmek için tekrar çatıp ona döndüm:
- ben Aşureye aşık olmam...
Ve tekrar buzdolabına döndüm:
- ... Aşure bana aşık olsun.
Egoist ben kibirli ben bencil ben çok kötü bir insan oldum ben ya! noldu ki bana böyle??
- kime aşık olursun peki?
Heheh duymak istediği Şeyi söyletmeye
çalışıyor. Nefsime hakim olup kapattım sonunda buzdolabını. Uykulu gözlerle aramızda bir karış mesafe olacak şekilde yaklaştım. Tam bir karış ölçtüm elimle. Ellerini tutup gözlerinin taa içine baktım:
- sen daha iyi bilirsin.
****************
Öğretmenler odasına Orhan kafasını uzatıp bağırdı. Nefes nefese kalmış:
- hocam yetişin kavga var!
Orhan'ın arkasından gittim. Kimyacı Selim hoca da geldi arkamdan. Bizim okulda? kavga? hiç Alışık Değilim. Eskiden öğrencilik zamanımda tamam, ben vardım kavga edebilecek olan...-Eyvah yakalandım- ama şimdi kim edebilir ki? bakmayın öyle.Boşa kavga etmedim hiç. Hep tuttum kendimi başta. Ya bir bacımın başörtüsüne laf söylerlerdi ya da dinimin başka değerine. Tabi kendi şahsımla da uğraşan olurdu ama onları saymıyorum bile. Hep onlar başlatırdı önce. Sadece bir kere ben ilk Başlatan oldum, vuruş bakımından. Masum bir şekilde gidiyordum koridorda. Önce bana laf attı küçük bir çete. Sustum. Sonra namazımla dalga geçti durdum ve kendimi sıktım. Yutkundum. Ömrümde hiç duymadığım bir küfrü edince dinime, arkama döndüm ve ellerimi yakasında, alnımı onun kaşında buldum. Ve ellerimi silkeledim. Tek kelime etmeden devam ettim yoluma. Sakinleşmek için abdest almaya gittim lavaboya. Aynaya baktığımda alnımda kan gördüm. Biraz daha dikkatli bakınca benim değil, kaşını patlattığım çocuğun Kanı olduğunu anladım.
Şimdi tekrar Dönelim bulunduğumuz ana.
Bahçeye geldiğimde büyük bir kargaşanın içinde buldum kendimi.
Bağırdım:
- arkadaşlar durur musunuz?
Gülmeyin kademe kademe ilerleyeceğim.
- millet! bırakın kavgayı!
Devam.
Kargaşanın dibine girip kükredim:
- Kesin lan şu terbiyesizliği. Okul burası.
Merkezdeki iki kişi dışında herkes durdu. O iki kişinin enselerinden tutup kaldırdım. Ikisinin de yüzlerine baktım:
- Cahid! ne işin var senin burada?
- Enişte? arkadaşlar bana hoşgeldin merasimi hazırlamışlar da...
Diğer çocuk:
- enişte mi?!
- sorma ya! ne derdiniz var?
Kargaşada ikiye Ayrılan topluluktan bir taraf Cahid'e öldürücü bakışlar atmaya başladı. Ben bıraktıktan sonra sağ çıkarsa iyidir... Cahid de onlara baktı. Pis pis sırıttı. Bu çocukta var bir aykırılık, bir gıcıklık.
Pürüz budur ben diyeyim baştan.
Kimse bir şey demeyince tekrar dedim. Bağırmadım. Oldukça yumuşak söyledim:
- nedir bu it dalaşının sebebi?
Cahid:
- racon meselesi enişte.
Elimden bıraktım ikisini de. Topluluğa döndüm. Talha da var içlerinde. Onu ayrı hesaba çekecem ben dursun hele.
- doğru mu bu?
Herkes başını sallayarak onayladı.
Bana bir Gülme geldi ki sormayın. Zorladım kendimi. Elimle ağzımı tuttum bir şey düşünüyor Havası vererek. Yanaklarımı gerdim. Selim Hoca'nın da benle aynı halde olduğunu görünce aynı anda bastık kahkahayı.
- raconunuzu yiyeyim sizin.
Arkama döndüğümde Halef Hoca'yı ciddi ve kızgın bir şekilde bizi izlerken bulunca birkaç öksürükle durdurdum gülmemi ve ciddileştim ben de.
- ehi. Selamunaleykum hocam.
- aleykumselam Ali.
- napsak ne dersiniz?
Topluluğa göz attı. Soğuk yeller esti bahçede. En son Cahid ile kavga eden çocuğa baktı, şefkatle kızdı:
- ah şu hergeleler...
Sonra gözlerime bakıp susarak bir Şeyler demeye çalıştı. Bu anı daha önce çok yaşadım. O kadar çok ki! Bazen derste yapardı bunu bazen öyle aylak aylak dolanırken bazen ise kavgada bazen namaz çıkışı bazen yemekhanede kısacası her anda yapabilir bunu. Bazılarının ardından münasip bir zamanda yanına gitmemi isteyip sohbet eder. Biraz nutuk çeker biraz benim çekmemi ister... Hiç daha önce benim gibi birini görmemiş. Tanımamış. Bilmemiş. Çözememiş. Denklemiyim ben onun. Denklem derdi ama anlamazdım sebebini. Sonralardan söyledi bunu. Bazen sıkılır bunalırım. beynimin farklı işlediğini düşünürüm bazen. Normal kelimesiyle zıtlaşmak için doğmuşum sanki. Kendi kendime derdim ki: Farklıyım ben keşfedemediniz mi hala??
Yani üst gördüğümden değil, sıradışıyım, sürüdeki farklı yöne gidenim, anormalim işte. Ben de bilmiyorum. Sonra düşündüm ki herkes farklı herkes anormal normal olanlar daha da anormal. Herkes eşit gibi. Ama! Ben daha eşitim.
- münasip bir zamanda odama gel Denklem. Oğlum sen de git önce kaydını tamamla ardından disiplin için savunma yaz. Evladım savunma kısmı senin için de geçerli.
Üçümüz de:
- tabi hocam.
Ali Hoca derdi öğrenciler varken. Denklem dedi şimdi. Kesin farklı bir şey olacak. Sonumuz hayrolsun.
O, binaya girmiş odasına doğru gidiyorsa şimdi ben de gitmeliyim. Güç olsun geç olmasın. (Biliyorum aslını ama duruma göre Değişti napalım. )Illaki gideceğim. Olsun bitsin bu iş. Arkasından yetişip tam kapıda yakaladım:
- geleyim mi?
-gel.
Odaya geçip masanın karşısındaki tekli koltuklardan birini kestirdim gözüme.
Oturdum, dik durup hakkımdaki kararı duymak için beklemeye aldım kendimi:
- sanık Ali Topbaş. Hakkınızda suç duyurusu var.
- ama hakim bey!
- oğlum dur bu ne acele daha suçun ne olduğunu söylemedim.
- pardon, daha yeniyim de ben.
- tövbee... kızım şunlara gelmeden önce bir Şeyler öğretin. Neyse. Sende bazı terslikler yanlışlıklar varmış..
- nasıl?
- yaz kızım: sanık dinlemeyi bilmediği için 2 dönem kurs gerektiğine, virgül;
Ali. Herkesin kendine göre değerleri vardır. Aslına bakarsan böyle sıkıcı bir Konuşmayı baştan keserek sadede geliyorum. Oğlum derdin ne senin?
-( yine naptım ya)
- senle bu sene yedinci yılına girecek olan eğitim hayatımız boyunca çözmeye çalıştığım bazı şeyleri açıklamak istiyorum.... Bir şey söyle bu kadar pasif kalma.
- (sanırım bir yandan hayal perdemde canlanan ve bir yandan da gerçek hayatta konuşan Hakim Halef''i ve Halef Hoca'yı birbirine karıştırmamak lazım. ) evet, sizi dinliyorum.
Kollarını masaya koyup ellerini birleştirdi ve bana daha da yaklaştı:
- Evladım sen naptın ya?
- napmışım??
- derslerde kendini nasıl buluyorsun söyle bakalım?
- bence ders anlatmam iyi yani öğrencilerin tavrına bakıyorum da anlamış gözüküyorlar. Tabi birkaçı takmıyor ama ne yapabilirim. Ben anlatıyorum dersimi.
- birileri Özünü unutmuş sanırım.
Başımı eğdim. Evet. Ben ve özüm. Ne zaman doğru düzgün takmıştım dersleri? Ne zaman ders çalışırken uyuyakalmıştım? Hangi güneşi karşılamıştım soru bankası başında? Yok ya. Bu kadarı fazla oldu. Ama kabul. Günü gününe tekrar da yapmazdım, sınava son gün bazen son teneffüs çalışırdım. Düşük not dediği 80 alma tedirginliği yaşayandan daha rahattım. Daha stressiz.
- Ali! Oğlum Evladım. Sınav kağıdındaki o not sadece öğrencinin notu değildir. Öğretmenin de notudur o. Öğrenciyi ne kadar etkilediğinin notudur. Kimse aynı değil. Şekil A aynadaki yansıman. Senin gibi dersleri tınlayanlar var. Boş mu vereceğiz onları?
- hocam her şey ders değil. Sınavlarla notlarla boğuşur olduk. Okuldan nefret eder olduk. Güzelim hayattan soğuduk. Biyolojiyi kimyayı fiziği formüllerde tutsak ettiler. Matematik gibi eğlenceli olabilecek bir ders kocaman tahtadaki anlam kargaşası. Ya soruyorum size bir doktor napsın kaldırma kuvvetini? Bir mimar 17. yy şairlerini bilmese ne yazar? Ne işine yarayacak bileşiklerin isimlendirilmesi psikolog için? Lisede başlanmalı meslek Eğitimine. Yetenekler geliştirilmeli. Geleceğin bilim adamlarını, siyasetçilerini, doktorlarını, yazarlarını gereksiz şeylerle uğraştırıyoruz.
Ve sustum. Ben Ali Hoca mıyım? Öğrencilikten sıyrılamamış Ali. Ağzını açıp Gözünü biraz önce yuman Ali.
- oğlum sen dolmuşsun. Hala aynı kafadasın.
- hocam...
Ne diyebilirim ki?
- isteyen istediğini olur. Biz insan yetiştiriyoruz. Kaliteli adam olsun istiyoruz. Bir Cumhurbaşkanı'nın şiir okuması ne kadar hoş geliyor. Bir doktor sadece doktor mu olacak? Niye sınırlandırılım ki kendimizi bu kadar donanıma sahipken? Allah'ın verdiği kapasite kavramını güzelce dolduralım.
Direndim:
- ama hocam çok mu haksızım?
Güldü:
- denklem. Çok Haklısın. Ama ben de haklıyım. Eğer önünde değiştiremediğin bir Şeyler varsa yönünü değiştir. Illa o yönde gideceksen sağından solundan geçmeye çalış. Hiç olmadı yeri kaz alttan geç.
- nolur felsefe yapmayın. Beni yanlış anlamayın ama bu dediğinizi tam olarak hayata geçirmem pek mümkün değil. Ben daha yeni bitirdiğim için lise öğrenciliğimi daha iyi empati kuruyorum. Daha iyi anladığımı hissediyorum onları. Mesele birkaç öğrenci sanırım. Aralarındaki en umurunuzda olan da Murat. O benim başka versiyonum. Asla ödev yapmıyor. Defter tutmuyor. Derse katılmıyor. Ama çok iyi birisi. Zeki ama çalışmıyor onun için az. Çalıştığını biliyorum. Ama diğerlerine yetişemiyor. Hatta hayattan zevk almaya Çalışıyor artık. Oluruna bırakıyor okulu. Yapabildiğini yapıp yapamadığını takmıyor. Bazı dersleri angarya Görüyor. Gereksiz buluyor. Kafasına göre anı yaşıyor.
- nereden biliyorsun?
- çünkü o benim. O benim yansımam sanki. Kendimden olanı anlayabiliyorum...
Tıklatılan kapının sesiyle duraksadım.
Selim Hoca arkasında Cahid ve diğer kavga eden çocukla beraber içeri girdi.
- hocam disiplin kurulu hazır, sizi bekliyor.
- tamam Selim siz gidin ben geliyorum.
Kapı kapanınca ayağa kalktı, yanımdan geçerken bana dönüp yoluna devam etti:
- bu konu burada bitmedi Ali.
Kendi kendime yarım ağız konuştum:
- ne zaman bitti ki zaten.
Kapıya uzanan elini serbest bırakıp arkasına baktı ve güldü:
- doğru..
Duymuş!
*********
Okuldan çıkıp Çapa ya gitmem gerekiyor ve karnım aç. Bilin bakalım nereye gidiyorum? Doğru cevap. Yüs puan sizeee!
Kapıdan girmemle Bülent'in selamını almam bir oldu
- selamunaleykum Hafız.
- aleykumselam kardeşim hayırdır ağzın kulaklarında? Teşkilatta ilerleme mi kat ettin? Yine Münazarada birinci mi oldun ama o eskidendi lisede? Başkaa... maaşına zam mı geldi? Bir dakika ya senin tek maaşın şu an burası. Noldu oğlum bulamadım?
Karşımda 32 diş sırıttı. Işaret parmağımı yüzüne doğru salladım harika (!) bir tonlamayla sordum:
- yoooksa birini mi bulduuuun?
Bahçeyi işaret etti ve ilerledi:
- gel gel. Anlatacağım.
Bülent'i takip ederken Danyal'a bağırdım:
- kepteyn karnım aç! Ali nin Karnı acıktı!
Bağırışıma bağırış ile cevap verdi:
- Heh. Tabi. Selamsız sabahsız gel. Sonra kepteyn karnım aç. Kalk kendin yap.
- Danyaaal! Ya işimiz var şimdi hadii!
- tamam tamam ne istiyorsun?
- yemek.
- gerçekten mi? Kedi maması versem olmaz mı bu seferlik?
- Danyal hadi yorma beni ver işte bir Şeyler.
Kafasını mutfağa doğru uzattı:
- Huzeyfe kardeş Ali efendi yemek istiyor ayarlasana bir Şeyler. Ne istediğini sorma yemek işte.
Bu çocuk her an burada mı ya? Neyse. Bahçeye gidip armut puflara oturduk. Bülent iki dizini kendine doğru çekip ellerini sardı.
- hadi oğlum anlatsana!
- hani ben geçen gün mescid-i aksa yürüyüşüne gitmiştim ya..
- öyle mi?
- öyle.
- ben o gün unuttum saat de kaçtı tekrar aklıma geldi yürüyüş. Gidemedim. Yürüyüşle ne alakası var acaba gerçekten merak ediyorum.
- işte o akşam benim kardeşim Emre ile onun kardeşi orada karşılaşmışlar. Normalde sınıf Arkadaşı bunlar. Ben Yanıma sadece Emre'yi almıştım bu Yüzden sürekli Emre'nin yanındaydım. Emre de sürekli Arkadaşının yanında, ve Arkadaşı da sürekli ablasının yanında olunca biz dördümüz beraber takıldık orada. Çok kalabalık olduğundan bir ara ablasını kaybettik. Bu ikisi öğrenci oldukları için Kontör montör yok. Benden aradık bulduk ablasını.
- bu arada numarısını almış oldun çakkaaal!
Bir "te Allah'ım" çekti.
- saat iyice geç olup kalabalık dağılmaya başlayınca gönlüm el vermedi onların taksi ile gitmelerine gecenin o saatinde bir başlarına. Otobüs zaten yok vakit geçmiş. Ben de evlerine bırakmayı teklif ettim. Önce zahmet Olmasın falan dediler ama kabul ettiler. Bindik arabaya yağmur başladı. Evlerinin bulunduğu sokağın başına gelince ablası " biz burada insek iyi olur." dedi. Ben de tedirginliğini anlayıp müsaade ettim. Yağmur bastırmış olduğu için şemsiyeyi verdim.
- ve evlerini de öğrendin tabi.
- evet. Sonra kendi evime geri döndüm.
- eee bu hikayede bir Şeyler eksik. Ben aranızda bir elektriklenme sezemedim.
- sezemezsin tabii daha bitmedi. Emre ile Arkadaşı bizi birbirimize Çoktan yakıştırmışlar aynı kafada olunca. O gece ikisi de anlaşıp o ablasına Emre de bana söyledi bunu ve ağızlarımızı aradılar. İkimiz de aynı tepkiyi vermişiz.
- hahhaha ne tepkisi.
- "Ikinizi everek mi?" ağır ergenlik içeren sorusu karşısında ikimiz de önce hafif kızarıp yüzümüzü diğer tarafa dönüp"yok yaa" demişiz. Yani dedim doğru. Sonra başımız kaşıyarak tekrar muhatapımıza dönüp hafif sırıtıp " ola da bilir aslında." demişiz. Haftaya kardeşin sözlü olacak inşAllah. Istemeye gidiyoruz.
- yok artık!
- var Ali var.
- adı ne peki?
- Sinem. {yazardan yersiz ya da gereksiz olduğundan tam emin olmadığı notlar: snmhrdm ;) oldu mu? } ve Emre'nin çok sonradan söylediği şey: bu iki kafadar kafalarında kurmuşlar ikimizi de oraya yalnız getirtip karşılaştırmayı. Başarılı da oldular.
- hayırlı olur inşAllah Allah yardımcınız olsun.
- âmin saol kardeşim. Beraber boynumuza elimize Başımıza bayrak dolayıp meydanlara akacağımız Mümine bir Eş buldum. Rabb'ime şükürler olsun.
Ben aç idim en son? Önce Bülent'e " bir dakika" diyip ardından bahçenin içerisi ile bağlantısı olan Kapıya gidip tekrar bağırdım:
- Danyaaal!
- efendiiim?
- bir zamanlar fakir ama gururlu bir yemek vardı bilir misin?
- ya tamam geliyor. Huzeyfe hadi abicim.
It ite it kuyruğuna...
Huzeyfe:
- hazır, getiriyorum.
Bir de çocuğu ayağımıza kadar getirtecek miyiz? Yok ya. Kasanın oraya gidip Huzeyfe'nin elinde tepsi varken yetiştim.
- hangisi benim?
- Sağdaki tabak. Dürüm.
Dürümümü alırken tepsideki diğer yemeklere baktım. Güzel güzel.
- Allah Razı olsun ellerine sağlık.
- meyve cuplarından da alabilirsin. Fazla var.
Biri Bülent'e biri de bana iki cup aldım.
- Huzeyfe servisi yapıp yanımıza gel istersen. Dinlen biraz.
- tamam Ali.
Kasanın arkasındaki meyve suyu sebillerinden limonata aldım ikimize.
- Danyal naber?
Keyifsiz bir cevap verdi:
- elhamdulillah.
- noldu oğlum keyifsizsin?
- yok bir şey.
Hafif sesimi yükselttim.
- noldu diyorum?
- bir şey yok işte kuzen sorun bu. Hiçbir şey yok. İçim alev alev yanıyor ve ben söndüremiyorum.
- neyin alevi?
Olabildiğince Moron bir "mal mısın?" Bakışı attı. {yazardan bu sefer gereksiz ve yersiz olmayan notlar: ben demedim o dedi.}
- heeeee....
Şimdi yani bu benim Kardeşimi sevdiğinden aşk acısı mı çekiyor? Vay anasını sayın seyirciler. Şu an ona destek olabilecek tek kişi olmam Allah'ın takdiri midir? E yani. Başka kimin olacak?
- Danyal böyle sen yana yana napacaksın?
- kül olmadan sönmem lazım.
- e peki neden sönmek için bir Şeyler yapmıyorsun?
- Ali...
- he kardeşim?
- ya kabul etmezse beni? korkuyorum kuzen. Çok korkuyorum. Ecel gelmiş gibi korkuyorum. Tek Taraflı sonsuza kadar yanamam ki ben. Bir gün tükenirim ve külüm uçuşup gider.
- Danyal konuşma öyle kabul eder belki.
- hele bir de Gönlünde başkası varsa mahvolurum abi. Ölmeden Ölür havaya gömerim kendimi.
Eğer konuşmaya biraz daha devam edersek bu çocuk Karşımda hıçkıra hıçkıra ağlayacak. Gözleri kızarmaya başladı bile.
- çok mu seviyorsun be Danyal?
- ne çoğu abi? Yok seviyorum ben. Hani bazı Şeyler yok satar ya. İşte öyle yok seviyorum ben.
Gözünden bir damla yaş süzülmeye başladığı anda başını yere eğip koluyla Gözünü sildi. Burnunu çekti:
- hadi sen git Yemeğini ye. Okula gideceksin daha.
Gittim. Gitmem gerekiyor ve gittim. Bir şey demeden. Bülent:
- nerede kaldın?
- Danyal ile ayak üstü konuştuk da biraz. Tatlı ile Çay senin.
- saol.
- rica.
Boğazımdan ne kadar geçmese de doyurdum karnımı. Aklım Danyal' da sürekli. Son parçayı ağzıma atarken aklıma bir fikir geldi. Okula gitmem gerektiği için Bülent ile vedalaşıp çıktım bahçeden. Danyal'ın yanına gidip kulağına eğildim.
- yarın usturuplu giyin Ravza'yı buraya getirteceğim ve bu işi halledeceksin.
Ayaklandı:
- ya abi nasıl olur?
- gözümün önünde eriyip gitmene izin veremem. Olacağı varsa olsun işte. Belki kayınço enişte oluruz he?
Gözlerimin içine baktı. Biraz önceki halinden eser yok. Oradaki ümidi görebiliyorum. Ufka bakarak hararetle konuşmaya başladı:
- o kız buraya gelecek kuzen.
- gelecek kuzen.
- ve ben diyeceğim ki...
-eee?
Tekrar bana baktı:
- yarın görürsün.
- Saçma sapan bir şey yapayım deme ağzını burnunu kırarım. Biliyorsun. 1 metreden yakınına yaklaşamazsın ona göre.
- ya tamam Allah Allah.
Gitmek için yöneldim ve Huzeyfe geldi.
- hadi eyvAllah.
- gidiyor musun Ali?
- gidiyorum Huzeyfe okulum var.
- abi senin de zor olmuyor mu böyle?
- her zorlukla beraber kolaylık vardır.
**************
Yaklaşık 2,5 saattir Üniversitedeyim geldiğimden beri dersteydim ve beynim şu an davul gibi. Şu bizim hepatit B olan yanlış ilaç kullanan hasta için araştırmalar Yaptım profesörlerle görüştüm ve yeni kanılara vardım. Hasta üzerinde farklı tedaviler uygulayarak iyileştirmeye çalışacağım. Olur inşAllah. Elimdeki verilere göz atarak önce acilin oraya gittim. Acil görevlisine sordum:
- iki hafta önce bir hasta gelmişti hepatit B hastası Rasim Erkin.
- doktor bey buraya her gün o kadar çok hasta geliyor ki... Siz onu doktoruna sorun. Levent bey ilgileniyor olması lazım gelir şimdi.
-Levent? Tanıyorum onu tamam saol. Kolay gelsin.
- teşekkürler. Size de.
Etrafta görünmediğini göre Çay içmeye gitmiştir diyerek bahçedeki kafeteryanın yolunu tuttum. Evet burada. Masaya oturdum.
- selamunaleykum.
- aleykumselam hayırdır?
- Rasim Erkin'i soracaktım.
- hatırlayamadım.
- hepatit B yanlış ilaç kullanmış.
- he oo.. yemek borusu kapandığı için iki hafta boyunca yemek yiyip su içemeyen serumla beslediğimiz hasta.
- evet biliyorum arada uğruyordum. Durumu nasıl?
- bugün saat 4 sularında vefat etti o.
Büyük klasör elimden kayıp yere düştü.
- inna lillahi ve inna ileyhi râciûn. Peki cenaze ne zaman nereden kalkacak?
- cenazesi yarın öğlen Fatih camii nden kalkacakmış. Gidecek misin?
- evet. İnşAllah.
Alay edercesine güldü:
- daha yeni olduğun belli. Her Ölenin namazına gidersen mesleğine devam edemezsin ki. Zamanın olmaz.
Son sözüne aldırmayıp yerden klasörü aldım.
- Allah'a emanet ol.
Ben arkamı dönerken "naparsan yap" anlamında omuz silkerek cevap verdi.
Hüzünlendim ya. Hayallerim vardı benim. Yeni bir tedavi yöntemi uygulayıp belki de başarılı olacaktım. Ecel gelmiş. Bir dahaki hepatit B hastası olup da yanlış ilaç kullanan Kişide erken davranmam lazım. Gelirse tabii.
Çığlık çığlığa bağırarak yaklaşan ambulansın sesiyle o tarafa yöneldim. Benim işim bu değil acil doktoru Değilim ama duramıyorum. Napayım. Duran ambulanstan doktor atladı:
- yolda gelirken bebek Doğdu. Durumu iyi gibi.
Cam kaplı sedyelerden gelmedi henüz. (Adını hala öğrenememiş olabilirim yüzüme vurmayın. Hem sanki siz biliyorsunuz. Hee çok biliyorsun hee.)
Ambulanstan çıkan doktor:
- benim anne ile ilgilenmem gerekiyor bebeği alsanız artık? Hava soğuk hadi!
Oradakiler kim alacak diye birbirine bakarken yüzüme bir gülümseme yayıldı ve öne atıldım. Yeşil beze sarılı küçük insanı nazikçe verdi kucağıma. Her tarafı pis ama kendine çekiyor. "Dünya güzel olsaydı, doğarken ağlamazdık... Yaşarken temiz kalsaydık ölünce yıkanmazdık. - NFK"
(Tam uymadı ama olsun.)
Herkes yeni doğan bebeklerin Kurbağa gibi olduğunu Söyler ama benim ayrı bir zaafım vardır onlara. Kucağımda Gözlerimi ondan alamayarak içeriye doğru yola koyuldum. Soğuktan da korumak için iyice kucakladım, sarıp sarmaladım bebeği. Fırsat bu fırsat sessizce kulağına ezan okumaya başladım:
- Allahu Ekber Allahu Ekber...
Ilk duyduğu Sözlerin Allah olduğunu anlamış sanki. Hareketlendi kucağımda. Yüzüne baktığımda Gözlerini açıp bana baktığını gördüm. Gülümsedim:
- selamunaleykum bebek. Hoşgeldin.
************
Saçlarımı parmaklarıyla karıştırırken değiştirdi muhabbeti. Tekrar istediğim yere çekemeyeceğim konuyu sanki.
- ee naptınız bugün ? Okullar nasıl geçti?
- Cahid bizim okula Aldı kaydını. Harika ötesi bir başlangıçla tabii. Öyle bir kaynaştı ki arkadaşlarıyla zor ayırdık.
- noldu ki?
- kendisine sor. Kafeye uğradım bir ara kardeş geliyor sana inşAllah.
- nasıl ya?
- Bülent haftaya kız istemeye gidiyor.
- iyi maaşAllah. Nereden bulmuş? Görücü usülü mü?
- yok ya yürüyüşte bulmuş. Biraz uzun bir hikaye anlatırım sonra. Bir hastam vardı ya acilden. Işte o ölmüş bugün. Ve haberi aldıktan birkaç dakika sonra kucağımda yeni Doğan bir bebekle girdim hastaneye.
Konuyu yine getirdim işte buraya. Kafamı kaldırarak Gözlerine baktım.
- belki bir dahaki sefere kendi yavrumu taşırım kucağımda.
- ...
- harika değil mi? Etrafta " baba baba" diye bağrışan junior Ali ler.
Saçlarımdan çekti parmaklarını şakadan kızdı:
- hemen babacı yaptın çocukları.
- önce baba olayım sonra ocu bucu yaparız.
- öyle demek? Yarın yemek ne istersin?
- Değiştirme konuyu!
Tekrar saçlarımı taramaya başladı hafif çekiştirerek. Hıncını alıyor kendince.
********
- Alo selamunaleykum Ravza.
- aleykumselam abi.
- yarın 18.30 da hazır ol seni alacağım beraber kafeye gideceğiz.
- şu emri vaki huyundan bir vazgeçmedin.
- demek ki önemli bir şey. Seçenek hakkın yok.
- yalnız ben o saatte Arkadaşlarımla buluşacaktım beni alırsın Sena'nın evinden.
- olur. Hadi Görüşürüz Allah'a emanet ol.
- ya peki niye gideceğim kafeye?
- görürsün küçük hanım. Iyi geceleer.
- Allah'a emanet ol iyi geceler.

Dr. Civanım <düzenleniyor> Yb Geldi!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin