Siyah beyaz çizgili ekoseli pantolonumun üzerine beyaz dar badimi giyip siyah baharlık ceketimi üzerime alıp saçlarımı toplayıp dalgalandırdım çantamı alıp sessizce alt kata inip beyaz sporlarımı alıp kendimi dışarı atıp kapının önünde ayakkabılarımı giyip caddeye yürümeye başladım. Sabahın erken saatleri olduğundan sakindi sokaklar. Caddeden taksiye binip hastaneye vardığımda içimde oluşan tuhaf kıpırtılar çok garipti. Kendimi hiç hasta hissetmiyordum. Sıra numaram geldiğinde içeri girip dertlerimi anlattım sırtımdan muayene edip boğazlarıma bakıp bir şey göremediğinde kan tahlili istemişti. Tahlili yaptırıp sonuçları beklemek adına kantinine indim ve Hakanla hastanenin telefonunda biraz muhabbet edip gelmesine karşı koyduktan sonra tekrar yukarı çıkıp sonuçları alarak doktorun yanına girmiştim. Bir tahlile bir bana bakarken
-Ailede kanser var mı dediğinde tüylerim diken diken olmuş soğuk terler atmaya başlamıştım
-Hayır dedim güçlükle
-Kadın doğuma gözükmeni öneririm bu tahlilleri de yanında götür.
-Kanser miyim? dedim sesimi bile duyamazken
-Kesin bir şey söylemek zor HCG hormonun yüksek gebelik ihtimaline karşında bir gözükmeni öneririm dediğinde az önce dolan gözlerim ışıldamıştı eminim.
-Tamam teşekkür ederim diyerek çıkmıştım danışmaya ilerleyip Kadın Doğumun öğleden sonra baktığını öğrendiğimde hastaneden çıktım. Kanser miyim? Hamile mi? Allah'ım bu ne büyük bir çıkmaz hem de mutluluktu elim istemsizce karnıma giderken gülümseyerek yolda ilerliyordum. Nereye gittiğimi bilmeden.Sadece düşüncesi bile muhteşemken, ama ya kansersem Hakan bunu nasıl atlatacaktı, annem kim bilir ne kadar üzülecekti.
Kendimi ödüllendirip saat dörde kadar her istediğimi almış yemiştim. Pozitif düşünüyor kafa karıştırmaya gelen kötü düşünceleri kovuyordum. Hastaneden içeri girip Kadın Doğum katına yöneldim ve beklemeye başladım yirmi beş dakikanın sonunda adım okunduğunda içeri girdim elli beş yaşlarındaki kadın beni süzerken elimdeki terden ıslanmış tahlili titreyen ellerimle düzeltip uzattım
-Geç bakalım dedi yatağımsı koltuğu göstererek oturduktan sonra
-Uzan, göbeğini de aç dedi
- 2 AĞUSTOS 1976 daha on dokuz yaşındasın dedi elinde bir şişeyle yanıma otururken başımı sallamakla yetindim
-Parmağında yüzük de yok dediğinde ellerimi saklamak istemiştim acı gerçeklerle de yüz yüze gelmiştim ne annem ne babam bu çocuğu kabul eder ne evlenmeme izin verirlerdi. Üniversite ne olacaktı? Hakanla buradan gidip bir şekilde yaşayabilirdik. Evet evet onun için her şeyimi arkamda bırakabilirdim ben bebeğimden asla vazgeçmezdim Hakan'da buna izin vermezdi eminim
-Mutluluk ışıltıların söndü endişeye bıraktı kendini, istenmeyen birinden mi? başımı sallayabildim sadece
-Bir bakalım ne var ne yok dedi göbeğime buz gibi bir şey döküp aleti göbeğime bastırıp gezdirirken
-Neredeymiş bu melek
-Hah bulduk onu dedi gözlerimden inci taneleri sıra sıra dökülürken ekrandaki minicik şeye bakıyordum
- Onu istediğine emin misin? dedi
-Hiç olmadığım kadar dedim ben ona daha belirsizken bile bağlanmıştım
-Zaten emin olmasan da böyle bir şeye asla müsaade etmezdim dedi birden sesler gelmeye başladı hızlı denebilecek şekilde kalp ritmiydi bu, gözlerimden yaşlar daha da hızlı akarken
-Tebrik ederim kızım dedi
-Teşekkür ederim diyebildim güçlükle, her ne olursa olsun senden asla vazgeçmeyeceğim
-Onunla siz ilgilenir misiniz? dedim
-Memnuniyetle, sık sık gel kontrol altında tutalım şimdi kalk bakalım sırada senin gibi heyecanla bekleyenler var dedikten sonra birkaç tavsiye ve bilgilendirmeden sonra montumu alıp çıktım elimdeki güzellik daha şimdiden dünyam olmuştu. Lavaboda görüntümü düzeltip danışmadaki telefondan Hakan'ı aradım
-Canım
-Güzelim
-Buluşalım mı?
-Ufak bir toplantım var sen bizim restorana geç bende oraya gelirim
-Tamamdır seni seviyorum dedim
-Bende seni seviyorum dedi kapatırken. Derin bir nefes aldım elimdeki resme bakarken. Taksiye binip bizim restorana gidip cam köşesine oturdum sade kahve isteyip sevgilimi beklerken ara ara gözüm karnıma kayıyordu. Acaba açık alan mı tercih etseydik mutluluktan büyük tepkiler verebilirdi. Kendi kendime bu düşüncelere gülümseyip beni kucakladığı anı hayal ederken Hakan gelmişti hızla kalkıp sarıldım sıkıca
-Çok mu özledin sen dedi saçlarımı okşarken
-Evet
-Hadi oturalım herkes bize bakıyor dedi ayrılıp sandalyeme yerleştim yemeklerimizi söyleyip gelene kadar havadan sudan konuşmuştuk. Yemeklerimiz geldiğinde
-Evet nasıldı günün anlat bakalım
-Aslında bugün şey yani
-Evet umarım konuşmayı sökünce söyleyeceksin çantamdan ultrason kağıdını ona göstermeden çıkarıp
-Aslında bugün bir şey öğrendim
-Evet dediğinde elimle masanın üzerinde kağıdı ileri uzattım elimi kaldırdığımda kağıdı hızla almış
-Ne bu ur mu? diye sormuştu
-Hayır o... elini ellerimin içine alıp
-Bizim bebeğimiz dedim beş saniye tepki vermezken elini hışımla ellerimin arasından çekip kağıdı bana fırlattı
-Neyden bahsediyorsun sen diye sessizce kükrediğinde gözlerimdeki birikintiler kendini aşağıya bırakmıştı gözlerindeki sevecenlik yerini boşluğa bırakmıştı birinin pisliğine bakar gibi bakıyordu gözleri
-Hakan bu-
-Kes. Bak Ayten ya onu aldırırsın ya beni unutursun
-Hakan bak bir duysan kal-
-Öyleyse bana müsaade sende biliyorsun ki kariyerimin çok önemli bir noktasındayım bu zamanı eğer doğru atlatamazsam burada asla barınamam
-Hem...Hem ben böyle bir şeye hazır değilim yaşım daha çok genç dedi yakınırcasına
-Peki ya biz
-O karnında olduğu sürece biz diye bir şey yok dedi masaya yediklerimizin parasını bırakıp telefonunu alırken
-Hakan dur
-Lütfen dedim titreyen sesimle
-Böyle gidemezsin! diyordum sırtına bakarak gözlerimdeki yaşlar hızlanmış kalbime çöken ağırlık nefes almamı zorlaştırıyordu çantamı ceketimi ve bebeğimin resmini alıp hızla peşinden gittim nefeslerimin izin verdiği kadar
-Hakan dur nereye
-Böyle bırakacak mısın?
-Bitti mi her şey! diye ardından bağırıyordum
-Hakan! Aramızda kalan altı adımlık mesafeden arkasını dönüp bitti dedi dudaklarını okumuştum okumasam da anlardım gözleri iğrenmekten nefrete bırakmıştı yerini, arabasına binip uzaklaşırken olduğum yere çökmüştüm Hakan diye sayıklamalarım bitecek gibi değildi. Ne sayıklamalarım ne ona olan aşkım asla bitecek gibi değildi. Bu kadar kolay mıydı çekip gitmek, her şeyi silmek. Hiç mi sevmedin? Senin de bebeğindi o nasıl sahip çıkmadın. Nasıl onu daha dünyaya bile gelmeden terk edersin. Nasıl? Derin nefesler almaya çalışıyor kalbimin ağrısı buna engel oluyor, hıçkırıklarım boğazıma dolanıyordu. Yavaş yavaş ayağa kalkarken bir anda karanlığa gömülmüştüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARÇA
Teen Fictionİyiliğin olduğu her yerde çaresiz bir günah vardır. Birkaç yanlış, birkaç günah Bunların bir hayat doğuracağını kim bilebilirdi, Ya da bir hayat alacağını Öğreneceksin. Sihirli bir aşkın tepeden tırnağa intikama bulanmasıydı. Herkes terk edilir pek...