4 MAYIS 1998
Minik pasta kutusunu bebek arabasının koluna takıp Minik Demir Alp'imle konuşarak eve gelmiştik. Aslında ben konuşuyordum ve oda beni dikkatle dinliyordu. Bugün iki yaşına girmesine rağmen tek kelime duymamıştım ondan, her türlü çözümü denemiş başaramamış ve peşini bırakmıştım. Bolca konuşup onu da konuşturmaya çalışıyordum. Gel gör ki bunun, mumunu üfleyip ellerini çırparken 'ba-ba' diye olacağını hiç mi hiç bilmiyordum. Baba ne demek, kime denir bilmeden baba demişti. Onu daha doğmadan bırakıp giden baba. Gözyaşlarım sicim sicim akarken minik elleriyle yanağımı tuttuğunda sıkıca kucaklamıştım oğlumu. Korkak herif. Neler kaçırdığını bilmeden gittin, hiçbir zamanda öğrenemeyeceksin. İlgimi oğluma verip oyunlar oynayıp yatırdım.
En azından bana böyle bir güzellik bırakmıştı. Bilmeden, istemeden de olsa. Hangi adam evlilikten çocuktan korkup, sevdiği kadını, daha şekli bile belirsiz olan çocuğunu bırakıp gider ki. Parmağım minik elinin arasındayken, dünyanın ne kadar kötü ve acımasız olduğundan habersiz gülümsüyordu. Kokusuyla ciğerlerimi doldurup uykuya dalmıştım.
****
Kırmızı kurdelemi bukleli saçlarımın arasından bağlayıp kot slopetimle takım olan bana göre hala minik olan oğluma slopetini giydirip kırmızı kep şapkasını takıp kırmızı spor ayakkabılarını giydirip
-Anne bebek değilim ben
- Benim için hala öylesin Demircim dedim bağcıklarını bağlarken
-Off, ben koskoca yedi yaşındayım yedi dedi elleriyle yedi yaparken bağcıklarını bağlayıp ayağa kalkıp eğilip burnunu sıktım
-Anneye of denmez hadi bakalım yakışıklı yakalım ortalığı dedim büyük heyecanla, evet babasına çok benziyordu, bu sene okula başlayacaktı ve bu beni anaokulundan sonra oldukça ürkütüyordu. Her onu alışımda benim neden babam gelmiyor, işi ne zaman bitecek soruları tüketiyordu. Yakın zamanda Melek ve Haluktan aldığım teklife hala karar verememiştim.
Ya İstanbul'da kalacak burada çalışacaktım ya da Antalya'ya gidip oradaki şubenin başına geçip orada yeni bir hayat sürecektim. Hakan'ın her an bir yerden çıkıp oğlumu elimden alma düşüncesi beynimi yakıyordu. Nereden çıktı değil mi? Demir Alp altı yaşına basıp kreşe yazdırdığım dönemde büyük kararsızlık ve çıkmazlıkla baba adına onun adını vermemle hortlamış telefon numaramı bulup oğlumu benden er geç alacağına işin sonunun kötü bitmesini istemediğini söyleyip tehditler savurmuştu. Bu yüzden Antalya fikri her zaman daha cazip geliyordu ve bu yüzden bugün oğlumla önce çekime gidecek sonra birlikte alışveriş yapacak ve en kısa sürede buradan gidecektik. İşlerimizi halledip Demirle bir kafede yemek yeme kararı alıp ilerledik ben henüz yemeğimi bitirmemişken o az ilerideki çocuk parkına koşturmuştu. Yemeğimi yavaşça yiyerek onu izliyordum. Dönüp dönüp gülümsüyor ve el sallıyor bende aynı şekilde karşılık veriyordum. Karşımda çekilen sandalyeyle kaşlarım çatılmıştı. Ve oturan adam gözlerimin yanmasına sebep oluyordu midemi bulandırıyordu. Zamanında kalbimi hızla çarptıran bu adam şimdi midemin kalkmasına sebep oluyordu. Gözlerim hızla oğluma kaydı kalbim yerinden çıkmaya hazırlanırken onu itip kakışmanın arasında gördüğümde yerimden kalktım hızla
-Karışma, sorunlarını çözmeyi öğrenmeli dedi bana dönerek elim istemsizce yumruk olduğunda masanın üzerine bastırdım
-Oğlumu nasıl eğiteceğim hakkında ağzını açma!
-Oğlumuz demek istedin zira onun tek başına olması tuhaf olurdu değil mi?
-Elbette haklısın, fakat ben oğlumu korkusuzca ve koruyucu büyütüyorum bu yüzden senin onun aklını karıştırmana izin veremem oğlum hiç görmediği ve tanımadığı babasına benzemek istemez değil mi? Demir'in bu tarafa geldiğini gördüğümde yerime oturup toparlandım Demir yanımıza
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARÇA
Teen Fictionİyiliğin olduğu her yerde çaresiz bir günah vardır. Birkaç yanlış, birkaç günah Bunların bir hayat doğuracağını kim bilebilirdi, Ya da bir hayat alacağını Öğreneceksin. Sihirli bir aşkın tepeden tırnağa intikama bulanmasıydı. Herkes terk edilir pek...