Başımı yasladığım camdan ayırıp göz yaşlarımı sildim elimin tersiyle, Melek'ten çantasını isteyip yüzümün dağınıklığını makyajla toparladım. Haluk'un dikiz aynasından attığı şaşkın bakışlara Melek'in ki eşlik ediyordu. Hala dolan gözlerimi zorlayıp akmadan geri gönderdim. İçimin burukluğu ömür boyu geçmeyecekti biliyorum. Ama Melda ablanın acısı hafifleyecek ve yerini tatlı anılara bırakacaktı. Melda abla öyle söylemişti. Öyle olurdu. Melek'e çantasını geri verip atkıdan şalımı düzelttim
-Sana her gün daha çok hayran oluyorum dedi Melek
-Bende size her gün daha çok imreniyorum dedim kilitlenmiş ellere bakarken
-Öyleyse sen ömür boyu hayran olmaya sende imrenmeye mahkum kalacaksın diye söze girdi Haluk
-Neden imrenecekmişim evlenirim rahatlarım dedim sesimi neşeli tutmaya çalışarak ama daha çok gripten burnunuz tıkandığında, akmaya meyilli o mereti içeride tutmaya çalışırken konuştuğumuzda ki ses çıkmıştı
-Sana kim katlanır sümüklü dedi Haluk benimle böyle uğraşmalarının rahatlığı yaş farkımızdı benden neredeyse beş ya da altı yaş büyüktüler
-Düzine düzine dedim başımı cama çevirirken Melda ablanın benden son isteğini seve seve yerine getireceğimi düşünüyordum.
-Sence de öyle değil mi oğlum dedim sessizce o benim içimde olduğundan içimden konuşmalarımı düşüncelerimi duyabilirdi değil mi?
Araba durduğunda inip karınca yuvası olmuş alana yürümeye başladık. Güçlü durmayı boynumun borcu bilip gözyaşı dökmedim. Zaten paşamız çok huzursuzlandığından defnedildikten hemen sonra çıktık.
Melekle doktor hakkında görüşmeye karar verip aklıma not ettikten sonra, arabada biraz daha uyudum...
Dükkana geldiğimizde mutfağa ilerleyip işime koyulmuş hamurları sıra sıra kaplarla dizerken bir yandan şekillendirip tepsilere diziyordum
-Dur artık kızım on günlük servisi çıkarttın
-Olmaz bayatlar dedim hiç düşünmeden
-Bilmez miyiz dedi gülümseyerek
-Ama dur artık, git evine dinlen oğluna yazık bak dedi elini büyümüş karnıma koyarken
-Tamam dedim elimde ki poşet eldivenleri çıkarırken
-Seninle gelmemi ister misin?
-Yok, teşekkür ederim zaten benim yüzümden bugün burada değildiniz
-Sen iyi ol önemli olan bu dedi başımı olumlu anlamda sallayıp önlüğümü çıkardım kalan hamurları düşük derecedeki dolaba koyup kabanımı alıp çıktım. Annemi ve babamı görmeyeli üç ayımı doldurmuştum. Onları öyle çok özlemiştim ki. Bazen çıkıp gidesim geliyor ardından işler daha kötü olmadan hayatıma bakmaya karar veriyordum. Bana emanet vardı. Ben bu emanete sahip çıkacaktım. Onun için bir gün ölmem gerekecekse ölecektim. Melda ablanın dediği gibi, o uçurumdan atlayacaktım. Evim işime çok olmasa da yakın mesafedeydi apartmanlarla dolu bir sokağın başında gecekondu duruyordu, o gecekondu benim evim olmuştu, camları kırılmış bir evim. Sokağın başında durduğum da saçılmış camlara bahçedeki devrilmiş masama bakıyordum. Beni burada istemiyorlardı. Anne ve babamın zihniyetindeydiler. Gitmemi istiyorlardı. Bense buna katlanmak, istenmediğim yerde durmak zorundaydım. Eve doğru ilerleyip masayı düzeltmeden içeri girdim. Ne de olsa yarın yine yapacaklardı. Eve ilk girişinizden itibaren eksiksiz her duvarda 'git' yazıyordu. Kapıyı kapatıp çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARÇA
Teen Fictionİyiliğin olduğu her yerde çaresiz bir günah vardır. Birkaç yanlış, birkaç günah Bunların bir hayat doğuracağını kim bilebilirdi, Ya da bir hayat alacağını Öğreneceksin. Sihirli bir aşkın tepeden tırnağa intikama bulanmasıydı. Herkes terk edilir pek...