Bölüm 38

625 50 1
                                    

Taksi önümde durduğunda gözlerimi kapatmış olduğum yerde sıçrıyordum uyanık kalmak ve ısınabilmek için. Kendimi arka koltuğa bıraktığımda arabanın içinin otelden daha sıcak olduğunu fark etmem kısa sürdü. Kafamı arkaya atıp sıcağın içime işlemesini bekledim. Yavaş yavaş kemiklerime işleyen sıcak, beni dondurucudan çıkan buz gibi eritmeye başlıyordu. Bacaklarım sıcak ve soğuk şokundan karıncalanmaya başlamıştı. Ayak başparmaklarımı hissetmiyordum. Sanki ayaklarım suyun içindeymiş gibiydi. Şoför radyoyu açmış sesini de kısmıştı. Trafik yoğun değildi. Zaten evim yarım saatlik bir mesafedeydi. Şimdi gözlerim kapalı, hafiften çalan müzik ile uykunun huzurlu kollarına kendimi teslim ediyordum. Aklıma gelen ile gözlerimi bir an da açıp kendime geldim. Televizyonda onca haber izlemiştim. Bir kadın bu saatte takside tek başına! Ayrıca uyuya kalmış bir kadın. Az önce uykudan bayılan gözlerim şimdi adrenalinden fal taşı gibi açılmıştı. Dikiz aynasından benim yaşlarımda olan şoförü inceliyordum. Burnuna kadar gördüğüm bu bakışlarda gerginlik yoktu. Sadece uykusuzluktan kıp kırmızı olmuş harelere sahipti. Korkulacak bir durum yoktu ama uykum kaçmıştı. Camdan dışarı bakmaya başladım. İnceden yine kar yağmaya başlamıştı İstanbul'un üzerine...

Kar yağışı bir şehre ancak bu kadar yakışırdı. Aslında İstanbul gibi kalabalık bir şehirde, yağan kar bile kargaşayı engelleyemiyordu. Sadece ortalıklarda çok fazla insan dolaşmıyor ama araç trafiği felç hale dönüyordu. İnsanlar toplu taşıma araçlarını çok fazla tercih etmeyip özel araçları ile çıktıkları için oluyordu hepsi. Hangisine sorarsan sor hepsinin bir bahanesi oluyordu. Ya acelesi oluyor ya da panik atak deyip bir şeylerin arkasına sığınıyorlardı. Düşüncelerimle birlikte camdaki yansımama bir gülümseme yerleşti. Bu saatlerde trafiğin çok olmaması hızlı gitmemize yardımcı oldu. Evin önüne geldiğimde taksimetreye yüz tl uzattım. Aynadan bana bakıp

"Şey bozuk yok mu?" Dedi mahcup bir ifade ile.

"Önemli değil üstü kalsın"

"Olmaz hakkım olandan fazlasını kabul edemem" Dediğinde, çok şaşırdım. Para üstü almayı sevmeyen biriydim ama özellikle taksicilerden asla almazdım. Onların daha fazla hak ettiklerini düşünüyordum. Gece yarılarına ya da sabahlara kadar çalışan bu emekçiler bana her zaman özel gelmiştir. Evde ailesini, bırakıp direksiyon başında saatlerce İstanbul trafiğinde çalışmak oldukça zor bir meslekti. Bunu bildiğim için para üstünü almayı kendime yakıştıramazdım. Bugüne kadar böyle bir tepki ile hiç karşılaşmamıştım.

"Sen hakkın olanı alıyorsun kardeşim. Al, ananın ak sütü gibi helal olsun" Dedim yeniden parayı uzatırken. Gözlerini dizlerine doğru çevirdi. Bir gariplik olduğunu sezdim.

"Bir problem mi var?"

"Sizden önce karşıdan aldığım sarhoş bir kadın vardı. Evine bıraktım. Toplam kırk tl tuttu. Parayı vermemek için bir dünya yaygara koparttı. Olay büyümesin diye sesimi çıkaramadım. O an da Allah'ıma dua ettim. Rabbim sen karşıma hayırlı insanlar çıkar diye. Sonra sizi aldım ve şimdi böyle bir durumla karşılaşınca tuhaf oldum" Dedi. Uzattığım yüz tl'yi aldı ama yüzü kıpkırmızı olmuştu.

"Üzülmene gerek yok. Ne kadar temiz kalpliymişsin ki, rabbim tarafından duan semada kabul edildi. Rabbim hayırlarla karşılaştırsın her daim" Gözlerime öyle bir baktı ki içim eridi gitti. Minnet değildi bu bakışlar. Anlamadığım farklı bir duygu gelip geçti gözlerinden kalbime doğru

"Rabbim sizi de hayırlarla karşılaştırsın." Gün benim için bitmişti ama onun için daha yeni başlıyordu. Direksiyon başında geçirdiği onca saate inat, karşısına çıkan böyle saçma insanlarla da mücadele etmek vardı. İşinin en zorlu yanı bu olsa gerek. İnsan olmayan insanlarla mücadele etmek! Keşke onun ve diğerleri için yapabileceğim bir şeyler olsa. Ama insanın gücü her zorluğa yetişemiyordu.

Oyuncu Koçu (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin