Ateş'in söyledikleri hoşuma gitmişti. Din konusunda bilgisi olması çok güzeldi. Evet, belki kul olarak görevlerimizi yerine getirmiyorduk ama Allah'a olan bağlılığımız da ortadaydı işte. Biz böyle aşk sözcükleriyle mest olurken, garson getirdikleriyle bizi kendimizden geçirdi.
Ormanlık sayılabilecek yerde olan mekan yüksek bir yere konumlandırılmıştı. Ahşap dekore edilmiş dış mekan, otantik bir hava sergiliyordu. Hava soğuktu ama dışarıda oturmayı tercih etmiştik. Harika bir manzara eşliğinde kahvaltı yapmak için. Ahşap masanın üzerine sahanda yumurta, birkaç çeşit peynir ve çeşitli reçeller koyulmuştu. Ateş'in özel isteği üzerine dumanı üzerinde pişide servis edilmişti. Kokuları içime çektikçe açlığımı daha çok hissediyordum. Hangisinden başlama konusunda gözlerim hepsinin üzerinde gezinirken yardımıma Ateş yetişti. Pişiden aldığı bir parça ile yumurtaya bandırıp bana uzattı. Onun elinden olduğu için mi yoksa gerçekten lezzetli olduğu için mi gözlerim kapalı bir şekilde ve "ımm" sesleri içinde sindire sindire lokmamı çiğnedim. Gözlerimi açtığımda yine beni izleyen bir çift göz vardı. Bu sefer bakışmayı kısa kesip kahvaltılıklara hücum ettik. En son ağzıma attığım peynir dilimini çiğnerken arkaya doğru yaslanıp, bana hiç yakışmayan ufacık göbeğimi okşamaya başladım. İnanılmaz keyifli bir kahvaltı, güne başlamanın en güzel aktivitesiymiş. Ateş'e gözüm alınca onun da benim gibi keyifli olduğunu görmek beni mutlu etmişti. Akşamı geride bırakmış iki yaralı yürek, birbirlerine mutlulukla bakıyordu.
"Burası insanda bağımlılık yapar" Manzarayı izlemeye koyuldum. Ben manzarayı izlerken, kalbini sevdiğim adam beni izlemeyi tercih ediyordu.
"Benim bağımlı olduğum ve olabileceğim tek şey sensin."
"Keşke hiç buradan gitmek zorunda kalmasak! Herkesten ve her şeyden uzak kalabilsek!"
"Keşke" derinden gelen bir sesle. Arkasından
"Biliyorsun değil mi? Buradan çıktığımızda yine aynı kaosun içine gireceğiz." Yüzüne tebessümle bakarak
"Biz yan yana olduktan sonra, hiçbir kaos bizi etkileyemeyecek. Ellerimiz kenetlendi bir kere artık bunu ayırmaya kimsenin gücü yetmeyecek" Elimi ona doğru uzattım. O da elimi tutarak ayağı kalkıp sandalyesini aldı ve yanıma gelip oturdu. Anlaşmışız gibi hemen omzuna yattım. O da başımın üstüne koydu başını. Benim gözlerim kapalı, onun verdiği huzuru soluyordum. Manzara ya da olduğumuz yer değil sadece yanında olduğum bu adam, benim için her yeri güzelleştiriyordu. Huzur ve güzellikte onun kollarındaydı. Saçlarımla oynarken üzerime bir mahmurluk çöktü. Sanki biraz daha saçımla oynasa şimdi omzunun üzerinde uykuya dalacaktım. Saatimin alarmı ile bozulan huzurumuz ikimizin de canını sıkmıştı. İlaç saatim gelmişti. Ve bir an önce içmeliydim. Saatini geçirince beynim sanki boşlukta, kafatasımın içinde sağa sola gidip geliyor gibi hissediyordum. Ayrıca yapacak oluğumuz bir sürü işimiz vardı. Öğleden sonra sete gitmemiz gerekecekti. Avukatı arayıp Burcu'nun şikayetini geri çekecektim. Ayrıca Mina ile bir görüşme yapmam ve ilaç dengemi ayarlamam da gerekiyordu. Bu arada cevap bekleyen annem ve babam da vardı elbette.
Her ne kadar kalmak istemesek de hesabı ödeyip oradan ayrıldık. Beni eve bırakırken onda garip bir sessizlik vardı. Aslında sebebini biliyor ama bir şeyde söylemek istemiyordum. Konuyu onun açmasını beklemek en akıllıca olanıydı. Fazla beklememe gerek kalmadan
"Seni bunu yapmak zorunda bıraktığım için özür dilerim" Dediğinde ondan tarafa doğru baktım. Elimi yanağına getirince yanağıyla omzunun arasına sıkıştırdı ve bir öpücük kondurdu yine avucuma.
"Senin için yapacak olduğum ne olursa olsun özür dilenecek bir durum değildir. Ben bunu senin için değil sevgilim, bizim için yapacağım."
"Harika bir insansın."
"Biliyorum" Ortamı yumuşatmaya çalıştım. O da bunu anlamış olacak ki!
"Set haricinde" Karşı atakta bulundu.
"Evet ya genellikle öyle söylenir."
"Kesinlikle haklılar"
"Hatta yurt dışında şeytan diye lakap takmışlardı"
"Hadi canım sen de"
"Gerçekten"
"E sen ne yaptın peki?"
"Elbette gülerek karşılık verdim. Unutmayın şeytan da bir melektir" Dediğimde ikimizde kahkahalarla güldük. Beni eve bıraktıktan sonra hazırlanmak için evin e gitti. Ben de kapıya anahtarı sokmadan önce içeride verecek olduğum hesabı düşünerek derin bir nefes aldım ve malum sona doğru yürümeye başladım. Daha kilidi çevirmeden babam kapıyı açtığı gibi kemiklerimi kırarcasına boynuma sarıldı. Arkasından gelen annem ise her zamankinin aksine daha sakin bir şekilde sarıldı ve beni görmenin mutluluğunu çıkarmaya çalıştı. Sorgulayıcı taraf bu sefer patrondu.
"Kızım sen bizi öldürmeye mi çalışıyorsun?" Kaşlarını çatarak cevabımı beklemeye başladı. Ben şımarık çocuklar gibi gidip yanağına ıslak bir öpücük bıraktım. Sonra koluna girip salona doğru sürüklemeye başlayınca kaşları yavaş yavaş yumuşamaya başladı.
"Patron sizi merakta bıraktığım için gerçekten özür dilerim" Koltuğa yanıma doğru oturttum onu.
"Bu sefer değil hanımefendi. Hemen bir açıklama bekliyorum." Kollarını göğsünde birleştirerek diğer tarafa döndü. Yumuşadığını görmemi istemiyordu. Onun tek derdi beni görmekti. Ve şu an burada olduğum için problem kalmamıştı. Ama bir baba olarak elbette hesap soracaktı. Garip olan şu ki annem hala sessiz sessiz sırıtıyordu. Babama söylediğinin üzerine ağzım bir karış açık kaldı.
"Şu kızın büyüdüğünü bir türlü kabul edemiyorsun hayatım" Dediğinde babam da ben de gözlerimiz fal taşı olmuş bir şekilde ona doğru bakmaya başladık. Babam
"Bunu sen mi söylüyorsun? Hani şu okuldan beş dakika geç geldi diye polisi arayan, yurt dışında iken telefonu açmadı diye tüm arkadaşlarını arayan kadın" Aklıma geçmişim geldi. Annem sürekli telaşlı bir kadındı. Üzerime çok fazla titreyen, benim için endişelenen ve bunu her seferinde burnumuzdan getiren sevgili annem. İşte benim kraliçem, sonunda büyüdüğümü kabul etti.
"Ya tamam kızımız burada daha fazla uzatmaya gerek yok. Önemli olan sağ salim eve gelmesi işte" Ayağı kalktı mutfağa doğru gitti. Son kelimelerinden sonra annemin mimiklerini okumak aklıma geldi. Fark ettiğim şu ki annem bir şeyler saklıyordu. Babamın içini rahat ettirmek adına
"Patron bir daha böyle bir şey olmayacak. Özür dilerim" Sıkı sıkı sarıldık. Sonra mutfakta takur tukur sesler çıkararak iş yapan annemin yanına gittim. Arkamı mutfak tezgahına yaslayıp, ellerimi göğsümde birleştirdim. Annem geldiğimi fark etmiş ama göz teması kurmamak için kendini oyalayacak bir şeyler yapıyordu. Daha fazla dayanamadım
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oyuncu Koçu (Tamamlandı)
Roman d'amourAteş ve Sırma. Aynı camiada olup birbirlerinden o kadar farklıydılar ki! Onları içine çeken aşk, canlarını yakarken, daha çok birbirlerine bağlanacaklar. Ne kadar kaçmaya çalışırsa çalışsınlar onlar gidecekleri tek yer kalpleri olacak...