"Nasılsın?" Diye öylesine sordum. Ellerini kısacık saçlarından geçirdi. Kafasını hafifçe yana yatırdı ve yine dudağının içini ısırdı.
"Gerginsin ve problemleri çözmeden buraya geldin" Cevap vermesini beklemeden.
"Evet" Deyince kafamı yukarı kaldırıp derin bir nefes bıraktım karavanın tavanına. Kadın oyuncu gelmiş ve çoktan hazırlanmaya başlamıştı. Biz daha makyaja bile oturmamıştık. Of Allah'ım bu kötü bir başlangıç olacaktı. Önce benim sakinleşmem gerekiyordu. Karavanın kapısı tıklatıldı. Kapıdan kahveyi alınca Ateş'e uzatıp
"Otur ve iç" Diye komut verdim. Bak normalde sana prosedür konuşmayı yapmam gerekiyor. Ama görünen o ki sana ne söylersem söyleyeyim fayda etmeyecek. Şimdi seni burada yalnız bırakacağım. Kahveni iç ve dışarı gel" Dedikten sonra karavanda onu yalnız bıraktım.
Hemen yönetmenin yanına gittim. Olayı anlatmadım elbette. Ama ilk çekim bizimkiydi ve biraz zamana ihtiyacımız vardı.
"Abi ilk sahneyi diğerleriyle çeksen bize biraz müsaade etsen olur mu?" Hemen yerinden kalktı.
"Bir problem mi var Sırma?"
"Yok, abi halledemeyeceğim bir şey değil ama biraz zamana ihtiyacım var."
"Sana güveniyorum. Bugün bu işi bitirelim ne olursun."
"Tamam abi merak etme bana iki saat yeterli halledeceğim" deyip omuzlarından tutup yerine oturttum onu. Ateş yanıma gelmişti. Kahve işe yaramamıştı. Gözlerinin altında koyu halkalar ve hafifçe de şişlik vardı. Servis elemanının yanına gidip salatalık ve patates bulmasını rica ettim. Ateş'i de kolundan tuttuğum gibi benim arabanın yanına sürükledim.
"Bin" Komut verip sürücü koltuğuna yerleştim. Herkes merakla bize bakıyordu ama şu an kimse umurumda değildi. Arabanın gazına yüklendim ve son hız sürmeye başladım. O kadar hızlı sürüyordum ki yolun boş olması da bana avantaj sağlıyordu. Ateş korkuyla koltuğa zımbalanmıştı resmen. Tüm camları açtım. Arabanın içinde fırtınalar esiyordu. İkimizden de ses çıkmıyordu. Ben sadece yola konsantre olmuştum. Bir uçurumun kenarına geldik. Etrafta bizim arabadan başka kimsecikler yoktu. Araçtan çıkıp gidip onun kapısını açtım ve kolundan tutup uçurumun ucuna kadar sürükledim onu.
"Şimdi derin derin nefes al" Dedim gözlerine bakarak. O da bana bakıyordu. Endişeliydi. Ama en azından yorgun değildi artık. Bu iyiye işaretti. Doğru yolda ilerliyordum. Önüne geçip omuzlarından tuttum onu,
"Bak şu gördüğün boşluğa var gücünle bağırmanı ve içindekileri boşaltmanı istiyorum. Sana akşamın nasıl bittiğini sormuyorum farkındaysan" Başını hafifçe salladı.
"Şimdi Ateş ben kenara çekiliyorum seni bu boşlukla baş başa bırakıyorum" Deyip ondan biraz uzağa ilerledim. Gözlerim onun üstündeydi. Önce elleriyle yüzünü sıvazladı. Hala gergindi. Benim orada olmam onu rahatsız ediyordu. Sağ eliyle kirli sakallarını yokladı, bana baktı ve tekrar önüne döndü. Bense içimden
"Hadi Ateş başarabilirsin. Sana güveniyorum. Hadi at içindeki tüm sıkıntıları" Ben kendi kendime konuşurken o bağırmaya başladı.
"Neden?" Diyordu sadece. Arka arkaya "neden" diye tekrarlayıp bağırıyordu. Son bir kez daha bağırdıktan sonra dizlerinin üzerine çöktü. Seans bitmişti. Hemen yanına koşarak bende dizlerimin üzerine çöktüm. Kafasını kaldırdım kollarının arasından. Ağlıyordu. Bunu fark etmemiştim. Bir erkeğin ağlamasına nadiren şahit olursunuz. Açıkçası ben de bir ilk yaşıyordum. Garip bir hismiş bu. Gözlerimiz kenetlendi. Ben şaşkın, o ise yaralı. Ne yapmalıydı şimdi? Nasıl bir yol izlenmeliydi? Tüm bildiklerim hafızamdan silinip gitmişti sanki. Derin derin nefes alma sırası bendeydi. Gözlerimiz hala birbirimizdeydi. İkimizde ayağı kalktık. Bundan sonra ne olacağını kestiremiyordum. Çünkü ben acemi bir oyuncu koçu olmuştum o ıslak bakışlarda. Başımı yana çevirdim o bakışlardan kaçmak için. Gözlerimi kapattım. Derin derin nefes almaya çalıştım. Kalbim bir yerlerde çırpınıyordu. Ayaklarıma bir haller olmaya başladı sanki. Ben o bakışlardan sonra eski ben değildim artık. Kendime gelmeli ve hiçbir şey olmamış gibi davranmalıydım. Evet, oyuncu koçu Sırma en büyük rolünü oynayacaksın kafanı çevirdiğinde hadi bakalım sahne başlasın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oyuncu Koçu (Tamamlandı)
Roman d'amourAteş ve Sırma. Aynı camiada olup birbirlerinden o kadar farklıydılar ki! Onları içine çeken aşk, canlarını yakarken, daha çok birbirlerine bağlanacaklar. Ne kadar kaçmaya çalışırsa çalışsınlar onlar gidecekleri tek yer kalpleri olacak...