ON DOKUZUNCU BÖLÜM: MİNİCİK KÜÇÜCÜK İKİ GAMZECİK

688 80 37
                                    

(Multimedya: 1- Güz ve Berk, Temsili
2- Tainted Love - Depeche Mode, Berk'in Güz'de yarattığı hislere ithafen)

Not elimde bakakaldım öylece. Hiç beklemiyordum. Gerçekten hiç beklemiyordum. Yaşların yavaş yavaş gözlerime hücum ettiğini hissediyordum. Dişlerimi sıktım, kalbimi sıktım. Bir elimde çiçekler, bir elimde not hızla okuldan içeri geri girdim. Çiçeği ilk gördüğüm çöp kutusunun içine fırlattım. Not ise sıktığım avcumun içinde buruşmuştu. Kendimi kızlarla her zaman buluştuğumuz gizli yerimizde buldum. İnsanların beni göremeyeceği bir yere geldiğim için artık kendimi tutmama gerek yoktu. Duvarın dibine çöktüm, sessizce hüngür hüngür ağlamaya başladım.

Ah Berk! Neden yapıyorsun bunu bana? Tam açtığın yaraları sarmaya çalıştığım sırada tatlı tatlı tuz serpiyorsun üstlerine. Sana hâlâ çok kızgınım! Çokkk! Sarhoşluk bahane olabilir mi yaptıklarına? Bunun arkasına saklanılabilir mi? Off! Nefret ediyorum senden ÜzenBerk! Çok seviyorum seni SüperBerk!

Pişman mısın? Pişmansın demek! Belki de düşmansın bana. Nasıl emin olacak, sana nasıl güvenecek bu yürek? Off! Off! Off! Ve ahh! Ahh! Ahh!

Kafamı avuçlarımın arasına almış bunları düşünürken telefonumun titremesiyle çantamın içine uzattım elimi. Arayan Sude'ydi. Gözyaşlarımı elimin tersiyle silip derin bir nefes aldım. Meşgule verip mesaj yazdım: "Geliyorum birazdan."

Kalktım. Lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım. Akan rimelimi temizledim ve yeniden sürdüm. Şükür ki Sude'den kazandığım bir alışkanlık olarak artık çantamda rimel taşıyordum.

Yanlarına gittiğimde arkadaşlarıma hiçbir şey söylemedim ve belli etmemeye çalıştım. Ve sanırım başarılı da oldum. Akşamsa evde odama kapandım. Çantamın içine attığım notu okudum durdum. Tekrar tekrar. Tekrar tekrar. "Seni affetmiyorum. Seni affetmiyorum. Seni affetmiyorum," diyordum her seferinde de.

Yok, böyle olmayacaktı. Kızlara anlatmazsam çatlardım, patlardım. Hemen gruba mesaj atıp ertesi sabah erkenden acil durum toplantısı talep ettim. Durumun aciliyetini anlayan mesaja bakanlar kurulu hemen kabul etti talebimi.

Düşün düşün neredeyse sıfır uykuyla sabahın ilk ışıklarına ulaşmayı başardım. Hemen hazırlanıp annemle babamın şaşkın bakışları altında evden dışarı attım kendimi. Saat daha sabahın yedisiydi. Kızlara da çok zalımlık yapmamak adına sekizde buluşalım demiştim. Ucuz ve lezzetli olduğu için öğrencilerin gözdesi olan simit mekanına gidip beklemeye başladım. On beş dakika kadar sonra ikisi de kapıda belirdi.

"Güüüzzz!" dedi El heyecanlı heyecanlı.

"Anlat hemen, ne oldu?" diyen Sude de ondan farklı değildi. İkisi de bir ağızdan "Çabuuukkk!" diye bağırdılar.

Elimdeki notu bir bombaymışçasına masanın tam ortasına bıraktım. Aynı anda kağıdı önlerine çekip okudular. Su, "Berk'ten mi?" dedi gözleri şaşkınlıktan fal taşı gibi açık. Kafamı salladım onaylayarak. El'in tepkisi ise daha sert olacaktı ama olamadı çünkü "Hass..." diye başladığı cümleyi tamamlayamadı, zira sinirli iki çift göz ona doğru çevrilmişti.

"Has... bir çocuk olsaydı şayet Berk, bu güzel bir davranıştı ama... işte değil."

"Hadi yine iyi çevirdin, Elciğim," dedi Su Ela'nın koluna dokunarak.

"Çeviri bizim işimiz. Ehe ehe."

"Kızlar notun yanında bir de çiçek vardı."

GÜZ SAÇLI KIZ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin