Hoseok'un bakış açısından
Taehyung işe gelmeyeli tam olarak üç gün olmuştu. Ondan haber alan tek kişi ise Jimin'di. Jimin'e hasta olduğunu bu yüzden de gelemeyeceğini söyleyerek dolaylı yoldan benden izin istemişti. Onun ne yaptığını merak ediyordum çünkü hasta olmadığına adım kadar emindim. Yine de onu arayacak kadar gurursuz da değildim, Lee Yong ve ikisini düşündükçe arama istediğim bir balon misali sönüp gidiyordu.
"Hoseok, Taehyung bugün de gelmeyeceğini söyledi. Sence ciddi bir şey olabilir mi?"
Jimin kaygılı gözlerle toplantı masasında bana bakıyordu. Az önce biten toplantımızın ardından herkes odayı hızlı bir şekilde terk ettiği için masa hala dağınık duruyordu.
"Sanmam."
Jimin verdiğim ilgisiz cevaptan rahatsız olmuş gibi kaşlarını çattı.
"Onu hiç merak etmiyor musun?"
"Neden merak edeyim?"Aslında deli gibi merak ediyordum, elimde olsa belki bir yalan bulup kapısının önünde belirecektim ama bu ilginin bir sonu olmalıydı. Beni merak etmeyen biri için merak duymak beni yaralamaktan öteye gitmiyordu.
"Sen ve Taehyung arasında ne var? Kavga mı ettiniz? Zaten senin yerine beni araması da ayrı bir saçmalık ama bir şey demiyorum..."
"Seni uğraştırdığını söyleyerek bana bağlayabilirsin Jimin."
"Onunla konuşmak istemediğini düşünüyordum."Omuz silktim, Jimin'in soruları kasvetli bir hava gibi içimi karartırken dosyamı koltuk altıma sıkıştırıp ofisime dönmek üzere ayağa kalktığımda Jimin bileğimden kavradı.
"Bu akşam bize gelsene, bir şeyler içeriz."
Birkaç saniye Jimin'e baktım ama o dostça bir gülüş sundu.
"Son zamanlarda çok gergin gözüküyorsun, belki rahatlarsın."
Bu sefer ben de gülümsedim ve başımla onayladım, Jimin gerçek bir arkadaştı. Aslında Taehyung konusunu onunla-veya herhangi biriyle- konuşmayı pek istemiyordum ama birkaç şişe devirmenin de kimseye zararı olmazdı.
Akşam olduğunda herkesten geç bir saatte ofisimi kapatıp binadan ayrıldım. Kendimi yorgun ve oldukça yalnız hissediyordum. Taehyung'un yokluğunu çok hissediyordum ve bu durum beni belli etmesem de çok üzüyordu. Taehyung'u başka biriyle paylaşma fikri uykularımı kaçırıyordu ama zaten benim olmayan bir şeyi de başkasıyla paylaşamazdım, değil mi?
Jimin'in dairesine vardığımda gülümseyerek beni karşıladı. Ayakkabılarımı çıkarıp içeri geçtiğimde elinde bira tenekesiyle Jungkook belirdi.
"Merhaba Jung Hoseok!"
Kaşlarımı çatıp önce Jimin'e sonra Jungkook'a baktım ama bir süre herhangi bir şey demedim.
"Merhaba Jungkook, sen de burdasın demek."
"Tabii, burası bizim evimiz."
"Birlikte yaşadığınızı bilmiyordum."Jimin çekingen bir şekilde gülümsedi ve ceketimi alıp hızlı adımlarla askılığa gitti. Jungkook ise kocaman gülümsemesi ile ya sevimli olmaya çalışıyordu ya da beni tiiye alıyordu, emin olamamıştım. Jungkook'un ve Jimin'in birlikte yaşadığını görmek beni gerçekten hiç şaşırtmamıştı. İkisinin ne kadar yakın olduğunu, Jungkook'un aşırı kıskançlıklarını ve sürekli birlikte olduklarını düşününce zaten bu durumun çok önceden kimsenin konuşmadığı bir gerçek gibi olduğuna karar verdim. İkisi birlikteydi, bunu biliyordum ama onlara bu konuda herhangi bir şey de şimdiye kadar hiç sormamıştım.
Bu konuyu kafamın gerisine atarak mutfağa geçtim. Jimin hazır ramenleri suda kaynatıyordu, aldığı tavuk şişlerinin buharı ise hala üzerlerinde dans ederek tavana yükseliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Dear Poem ° Vhope
Fanfiction"Sen benim en güzel şiirimsin Hoseok. Daha önce hiç şiir yazmamış olsam da ve gelecekte eğer tekrar yazacaksam da, sen en güzelisin. Şiir dediğim ama şiir olmayan bu cümleler, onlarca kırgınlığa rağmen kendi sahillerini buldular. Deniz kokulu sen, s...