Hoseok'un bakış açısından
'Kırgın kahraman artık eve dönmeye düşünüyordu. Orada bir yerde güzel sonlu bir hikâye olmadığını öğrenmişti. Orada bir yerde-o çok görmek istediği ama varamadığı çiçek bahçelerinde- ne bir kahkaha ne bir mutluluk gözyaşı vardı. Şimdi geri dönme vakti mi gelmişti? Oysa dönmek için bile çok yorgundu.'
Derin bir nefes alıp verdikten sonra tekrar mırıldanarak okumuştum.
'Oysa dönmek için bile çok yorgundu.'
Taehyung'la iş dışında konuşmayı bırakalı neredeyse bir hafta olmuştu. Gerçekten üzgün ve yorgun gözüküyordu, hata yapmıştı ve bunun bedelini ödüyordu. Bunu anlıyordum ama içten içe de sevinmiyordum tabii, o kadar kötü kalpli bir adam değildim çünkü. Yine de Kırmızı Beretli Kahraman'ın hikâye akışı da Taehyung'un düşünceleri gibi hızlı ve yıpratıcı bir biçimde değişiyordu. Kırmızı Beretli kahraman ölüyordu ve bu Taehyung için ne ifade ediyordu artık pek anlamıyordum.
İnternette yazılan yorumlar da benimle fikir birliğine varmıştı. Çoğu kişi uzun süredir hikâyenin yavaş yavaş depresifleştiğini, okudukça üzülmeye başladıklarını dile getiriyordu. Bu konuyu ciddi olarak Taehyung'la konuşmam gerekiyordu, en azından okuyucularımız için.
Taehyung'a haber vermeden Seoul Shock dergisine doğru yola çıkmıştım. Hem onunla hikâye hakkında konuşmak hem de şu Lee Yong denen adama kendimi göstermenin iyi olacağına emindim. Bunu Taehyung'la bozulan ilişkimiz için değil bizzat kendi dergimin başarısı için yapmam gerektiğini kendime hatırlatırken içimde oluşan garip gerginlik arabayı daha hızlı sürmeme sebep oluyordu. Sonunda dergi binasına girdiğimde girişteki kadın hemen yanıma geldi.
"Merhaba, randevunuz var mı?"
Güneş gözlüğümü çıkarıp birkaç saniye kadına baktım. Kadın kim olduğumu sonradan fark ederek hemen yüzünü eğdi.
"Jung Bey, kusura bakmayın. Kiminle görüşmek için gelmiştiniz?"
"Kim Taehyung bugün dergiye geldi mi?"
"Evet, şu an çekim odasındalar. Geleceğinizden haberleri var mı?"
"Yok."Kadın tereddütte kalarak birkaç saniye bana baktı. Elimle merdivenleri gösterdim.
"Haydi, yolu göster."
Kadın masada duran telefondan birkaç numarayı tuşlayıp geleceğimizi haber vermek için görevlileri aradı, daha sonra önüme geçerek küçük adımlarla çekim odasına doğru yürümeye başladık. Seoul Shock, bizim dergimizin aksine fazla gösterişli bir binaya sahipti. Mermer kaplamalı zemin, parlak süslü vazolar ve kat aralarındaki gereksiz bonzai ağaçları... Hepsi gösterişten ibaretti. Taehyung burada gerçekten kendini mutlu hissediyor muydu?
Çekim odasının kapısını tıklatıp da girdiğimizde dev kameraları taşıyan ekip özür dileyerek yanımdan geçmişti. İçerisi aşırı gürültülüydü ve çok fazla insan vardı. Hızlı adımlarla etraftan geçen mankenlerin arasında gözlerim Taehyung'u aramaya başlamıştı. Birkaç adım atıp içeriyi turladıktan sonra Taehyung ve Lee Yong'u konuşurken görmüştüm. Taehyung garip bir şekilde güler yüzlüydü, bir şeyler anlatıyordu. Onu dinleyen Lee Yong da ayı şekilde keyifli gözüküyordu. Daha sonra elini kaldırıp Taehyung'un gözlerine düşen saçları geriye itti ama Taehyung herhang bir tepki göstermemişti, aldırmadan anlattığı şeye devam etti. Birlikte rahat gözüküyorlardı, belki de artık keyif kaçırıcı kişi sadece ben olmuştum.
Konuşmaktan vazgeçip geriye adımlayınca görevli kadın merakla bana yaklaştı.
"İçeri geçmeyecek misiniz?"
"Başka bir zaman gelirim, şu an vazgeçtim."
"Geldiğinizi haber vermemi ister misiniz?"
"Hayır, lütfen haber vermeyin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Dear Poem ° Vhope
Fanfiction"Sen benim en güzel şiirimsin Hoseok. Daha önce hiç şiir yazmamış olsam da ve gelecekte eğer tekrar yazacaksam da, sen en güzelisin. Şiir dediğim ama şiir olmayan bu cümleler, onlarca kırgınlığa rağmen kendi sahillerini buldular. Deniz kokulu sen, s...