Kyungsoo anlamsızca ona bakmaya başladı. Yanaklarını şişirmiş ve avuçlarını sıkıp omzunu dikleştirmiş Jongin yanaklarının kızardığını hissediyordu.
“Sen... Ne..?”
Cümlesini tamamlamasına izin vermedi ve konuşmaya devam etti.
“Dediğimi duydun! Ben de burada kalacağım!”
Kyungsoo iç çekti ve Jongin'e bir süre baktı.
“Peki o halde...”
Ayağa kalktığında Jongin kazandığını düşündüğünden gülümsüyordu. Ki çok kısa bir süre için böyleydi.
“Yalvarırım ben de odada kalayım! Kyungsoo! Dinle beni!”
Odadan yine fırlatılmıştı, ama son dakikada Kyungsoo'nun bacağına tutunabildiği için odada kalmak için yalvarıyordu.
Kyungsoo bacağını sallamaya ve tepinmeye başlasa da Jongin öyle sıkı tutmuştu ki kıpırdamıyordu.
“Bak ben Bayan Park ile konuştum ama başka odanın olmadığını ve burada kalmam gerektiğini söyledi ben de tamam dedim sıkıntı değil hallederim dedim ama seninle konuşmaktan korkuyordum cesaret toplayıp senin önüne geçmek ne kadar zor farkında mısın? Her neyse lütfen yanında kalayım!”
Kyungsoo çok hızlı konuşan çocuğa garip bakışlar atarken fikrinden vazgeçmiyordu.
“Bana ne bundan? Git ne yaparsan yap.”
Jongin sahte bir ağlama da ekleyip vazgeçirmeye çalışırken yurttaki çocuklar onlara çok tuhaf bakışlar atıyordu.
“Ne istersen yaparım! Yeter ki kalayım!”
Tapınmayı kesti ve bir süre düşünmeye başladı. Dediği şeyden bir süre sonra pişmanlık duyan Jongin hala kollarını sağ bacağından ayırmamıştı.
“40 desibel.”
“Hı?”
Dediği şeyden hiçbir şey anlamadığı için tuhaf tuhaf bakıyordu.
“40 desibelden fazla ses çıkarırsan odadan gidersin, anladın mı?”
Jongin'in yüzü aydınlandı ve ayağa bir çırpıda kalktı.
“Çok teşekkürler Kyungsoo! Çok çok-..!”
Jongin ona az kalsın sarılacakken Kyungsoo eli ile Jongin'in yüzünü kapatarak onu uzaklaştırdı.
“40 desibel!”
Normalde bozulurdu ama artık yanında kalabildiği için o kadar da sıkıntı değildi.
...
Duş aldıktan sonra ayaklarını sürüyerek yatağına gidiyorken Kyungsoo'nun çoktan uyuduğunu gördü. Yanına yaklaştı ve diz çökerek onu izlemeye başladı.
“Kaşlarını çatmasa yakışıklı biri aslında...”
Bakışlarını tüm yüzünde gezdirirken Kyungsoo hareketlendi. Kaşları çatılmış, sık ve derin nefesler alıyordu.
Pek bulaşmamak adına ayaklanıyordu ki elinde bir baskı hissetti.
Kyungsoo elini tutmuş ve hiçbir şekilde bırakmıyordu. Tekrar dizlerinin üzerine çöktü ve ellerini ayırmadı. Sıkıntılı yüzü bir miktar düzelmişti.
Diğer elini onu tutan elinin üstüne koydu ve ağır ağır baş parmağı ile sevmeye başladı.
Rüyasında ne gördüğünü bilmiyordu belki ama, yüzünde okunan net bir rahatlama vardı.
...
Sabahkeyin gözlerini açtığında ilk baş nerede olduğunu anlayamadı. Dün gece olanlar aklına geldiğinde yüzü biraz kızarmıştı.
Kafasını kaldırdığında ellerinin hala kenetli olduğunu gördü. Eğer bu şekilde olduklarını Kyungsoo görürse-...
“Bu da neyin nesi?!”
Büyük gözlerini iyice büyütmüş ve ona yargılayan bakışlar atıyordu. Jongin çabucak kendini toparladı ve elini ayırdı.
“Dün kötü bir rüya görüyor gibiydin. Yanına geldiğimde elimi tuttun-...”
“Tamam, her neyse! Git burdan.”
Jongin somurttu ve banyoya gitti. Kendisinin yaptığı bir şeyden dolayı neden azar yemişti ki şimdi?
...
İkinci yurtta kalan tüm öğrenciler toplanmış, Siwon'un bu seneki yarışmada kimin ne yapacağını ve kazanırlarsa neler kazanacaklarını ballandırarak anlatıyordu.
“Biliyorsunuz ki eğer şarkı söylemenin üstüne bir şey ilave edersek, ya da diğer yurtların yapacağı etkinliği daha iyi bir şekilde yapabilirsek, fazladan puan alabiliriz. O yüzden sadece ses alanında çalışmayın tamam mıdır?”
Herkes anladığına dair sesler çıkardığında heyecanlı oldukları belliydi.
Siwon bir şey hatırlamış gibi bunca zamandır sessiz olan ve tek bir yere odaklanan çocuğa döndü.
“Kyungso... Bu sene şarkı söyleyebilirsin, değil mi?”
Sessiz çocuğun Siwon'a attığı boş bakışlar ile ortam iyice sessizleşmişti.
“Yani... Zorunda değilsin ama yardımın dokunsa çok mutlu oluruz.”
Derin bir nefes aldı ve ayağa kalktı Kyungsoo. Cümlesini söyledikten sonra oradan uzaklaşmıştı.
“Şarkı söylemeyi düşünmüyorum. Beni es geçin.”
Gözden kaybolduğunda Siwon bıkkınlıkla yerine oturdu. Jongin ona doğru yürürken Sehun da onu takip ediyordu.
“Siwon hyung! Endişelenme, Kyungsoo'yu ikna etmeye çalışırım ben.”
Ona acı bir gülümseme sunan Siwon ellerini olumsuz anlamda salladı.
“Bunu yapmana gerek yok. Alıştık artık ama yine de sormadan geçmiyorum işte.”
Aşağı yukarı ağır ağır kafasını salladı ve oradan ayrıldı.
‘Pekala, sonraki aşamaya geçelim.’
...
Siwon, diğer yurt başkanları ile yurtları bağlayan koridorda buluştu.
Birinci yurdun başkanı, Hyuk Jae, ve üçüncü yurdun başkanı, Dong Hae, kollarını bağlayarak birbirlerine bakıyorlardı.
“Bu seneki yarışmayı da adil bir şekilde yapacağız, değil mi?”
Hyuk Jae sert bir şekilde “Evet!” dedi. Ama Dong Hae gözlerini devirerek kabul etmişti.
“Dong Hae, adil yarışacaksınız öyle değil mi?”
Yarım yamalak(!) Korecesi ile konuşmaya başladı.
“Biz, tabi yapacağız o şekil Siwon bro.”
Hyuk Jae sinirle çıkıştı.
“Hadi ama sen Korelisin! Kaç senedir yarım yamalak konuşuyorsun!”
“Hayır, yabancıyım!”
Aralarındaki atışmanın sonu gelmeyeceğini bilen Siwon sıvışıp ayrıldı oradan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
to the beautiful you dokai ✓
FanfictionTo the beautiful you dizinden esinlenilerek yazılmıştır. ... 「Finished」 →Yeni versiyonu çok yakında çıkacak! ... #1 dokai